MEL GİBSON NEYİN İNTİKAMINI ALIYOR?
Süleyman Ceran
Mel Gibson, elli dört yıldır dünyanın, otuz bir yıldır da sinemanın içinde olan bir insan. İnişleri, çıkışları, hayranları ve düşmanlarıyla ilginç bir kişilik. İdeal bir ABD vatandaşı; “Vatansever” ve “Bir Zamanlar Askerdik”le ispatladı bunu. Çoğu zaman piyasa filmleri yaptı; “Mad Max”, “Kadınlar Ne İster?” ve illallah dedirten “Cehennem Silahı” serilerinde olduğu gibi. Yedi çocuğunun en büyüğü olan rahip kızına kilise yaptıracak kadar dindar ve özür dilemiş olsa da Yahudi karşıtı; “İsa’nın Çilesi” ile bu reflekslerini gösterdi bize. Birazcık da muhalif: “Komplo Teorisi”nde ve şimdilerde gösterime giren “İntikam Peşinde” de olduğu gibi.
Birkaç yıldır ortalarda görünmeyen Mel Gibson’ın “Vikingler” projesinden önce gerçekleştirdiği bir proje “İntikam Peşinde” (Edge of Darkness). Asıl adı “Karanlığın Eşiği ”olan ama Türkçeye “İntikam Peşinde” adıyla sunulan film, aslında bir yeniden uyarlama yapım. Film, yönetmeni Martin Campbell’in (Casino Royale, X-Men Origins: Wolverine), 25 yıl önce, İngiltere’de, yine kendisinin yönettiği 6 bölümlük dizinin sinemalaştırılmış ve güncellenmiş hali. 1985 yılı İngiltere açısından bakıldığında hareketli yıllardır. Soğuk Savaş tüm hızıyla devam etmekte, dünya, Küba’da nükleer krizin eşiğinden dönmüştür. Artık yeni bir tehdit, Muammer Kaddafi ortaya çıkmış, nükleer riskler tekrar gündeme oturmuştur. Dünyayı saran nükleer silahlanma yarışı gizlilik içinde tüm hızıyla ilerlemektedir.
Yönetmen Campbell, yaptığı bir açıklamada: “1980’lerdeki dizi, hükümetin nükleer politikasıyla çok ilgiliydi. Plutonyum ve plutonyum üretimi ve onu izleyen kuruluş önemli konulardı. Ve “Edge of Darkness” bu önemli konularla çok ilgiliydi. Ama dizinin merkezinde, kızını kaybeden ve başına neler geldiğini öğrenme ihtiyacı hisseden bir babanın hikâyesi vardı.” diyerek filmle ilgili genel bir ipucu verir.
Craven’in acı günü
Film, Boston Polis Merkezi’nde dedektif olarak çalışan Thomas Craven’in (Mel Gibson), Missouri şehrinde yaşayan ve “Northmoor” adlı bir şirkette çalışan kızı Emma’yı (Bojana Novakovic) tren garında karşılayıp eve getirmesiyle başlıyor. Emma’nın birden burnundan kanlar gelir ve hemen hastaneye gitmek için dışarı çıkarlar, kapının önünde bir araba geçmekteyken “Craven!” diye bir ses duyulur ve ateş edilir; kız feci bir şekilde can verir.
Thomas Craven, hedefin kendisi olduğunu ve kızının kendisi yüzünden can verdiğini düşündükçe perişan olur. Ama işin aslı öyle değildir, bu durumu kızının çekmecesindeki silahı bulunca anlar. Silahın seri numarasını alıp sahibine; Emma’nın sevgilisi Burnham’a (Shawn Roberts) ulaşır. Kızıyla aynı şirkette çalışan Burnham, Craven’i uyarır ama daha fazlasını anlatmaya cesareti yoktur, öldürülmekten korkar; korkusunda da haksız sayılmaz. Craven, bunun üzerine kızının çalıştığı yere “Northmoor”a gider ve burada Bay Bennet’le (Danny Huston) tanışır. Danny Huston’un oldukça başarılı bir oyunculuk sergilediği Bay Bennet karakteri, derin devletle içli dışlı, karanlık bir alanı temsil eden, masum görünüşlü ceo pozisyonundadır.
Beteri beteri her zaman şart!
Bu aşamada başka bir karakter devreye girer: Darius Jedburgh (Ray Winstone). Darius, büyük şirketlerin pis işlerini temizleyen bir hükümet ajanıdır. Craven’le Darius arasında standart dışı bir ilişki gelişir; biri kızı öldürülen bir dedektif, diğeri pis işler yapmaktan bıkmış, hastalığı yüzünden günleri sayılı ve çocuğu olmayan karanlık bir adam. Darius, daha fazla ileri gitmemesini söyler; aslında Craven, Darius’un iyi gününe denk gelmiş dersek daha doğru olur, zira dedektif kendisini öldürmediği için ona teşekkür edecektir. Sonraki süreçlerde araştırmalarını derinleştiren Craven, kızının cep telefonu kayıtlarından yakın arkadaşı Melisa Conway’i (Caterina Scorsone) bulur. Melisa, bir CD verir dedektife, yalnız ayrılırlarken arabalarına saldırılması sonucu ağır yaralanır.
Bir CD. İçinde Emma’nın yaşadıklarını anlattığı görüntülerin bulunduğu bir CD. Northmoor’da bir şeylerin ters gittiğini hisseden Emma araştırmalar yapar, doküman toplar; Burası masum bir bilim araştırma merkezi değil, hükümetin bilgisinde çalışan ama gayri meşru nükleer silahlar üreten bir üsdür. Bu silahlar değişik ülkelere satılabilecek durumdadır ve menşei bilinemeyecektir. Belgeleri, sorunun üzerine gitmesi için bir senatöre gönderir ama sonuç alamaz. Emma kararlıdır, “Gece Çiçekleri” adında bir çevreci örgüte ulaşır, Northmoor’u anlatır ve onların içeri sızıp bilgi toplamalarına yardımcı olur. Sınır ihlalini fark eden güvenlik ekipleri, yakaladıkları grup üyelerini talyumla zehirleyip göle atarak boğulmalarına neden olurlar. Emma da radyasyonla zehirlenmiştir ve takip edilmektedir; babasına gerçekleri söylemeye vakit bulamadan öldürülür.
CD’yi izleyen Craven, önce çevreci grubun başkanının yanına gider. Adam, bir evin bahçesinde, üzerinde kitapların ve gazetelerin olduğu bir masada çalışmaktadır. Dedektif, bilim adamını bir güzel döver. Gerekçe oldukça basittir; gençler, onun fikirlerinden etkilenip çevre mücadelesi verirken, o, rahat bir şekilde oturmaktadır, bedel ödemekten uzak bir hayat sürmektedir. Yönetmen bu sahne ile masa başı bilim adamlığına yerinde bir eleştiride bulunur. Entelektüel, basit bir tanımlamayla, sahaya inen bilim insanına, aksiyonere verilen isim değil midir? Craven, adamdan aldığı bilgilerle, Bay Bennet’i tekrar bulur ve tehdit eder.
Artık her şey belirginleşmeye başlayınca Craven, Bay Bennet’in adamları tarafından kaçırılarak şirkete getirilir. Craven öldürülecek ve içerisinde senatörün de olduğu ekip tarafından bir toplum mühendisliği çalışmasıyla olay örtbas edilecektir. Buradan bir yolunu bulup kaçmayı başaran Craven, radyasyona maruz bırakıldığını ve fazla zamanının kalmadığını anlayınca Bennet’i ve kızının katilleri olduğuna inandığı adamlarını öldürmeye karar verir ve bireysel intikamını alarak hastane odasında can verir.
Mel, Nagazaki’nin değil Emma’nın intikamını alıyor
Sakin bir şekilde akan filmin ara ara tadında bırakılan aksiyon sahneleri özenle yerleştirilmiş. Hatta birkaç sahnenin oldukça iyi tasarlandığı, çarpıcı karelerin olduğunu da söylemek gerekli. Mel Gibson’un üst düzey oyunculuğa söyleyecek laf yok. Müzikleri, baba-kız diyalogları ve duygusallığı yerinde verilmiş, sıfır cinsellikle derdini ifade etmiş bir yapım, İntikam Peşinde.
Bütün bunlara karşılık, Craven, klişeleşmiş, kaşarlanmış bir ABD vatandaşıdır; duyarlı, duygusal ama kızından bihaber bir baba. Nükleer silah üreten bir şirketten şikâyet eder ama ABD hükümetine toz kondurmaz. Bu iş bir takım kirli odakların işidir, onlar da birkaç kişidir. Zaten kahramanımız onları temizleyecektir. Yaşasın arınık, duru, özgür Amerika!
İntikam Peşinde’nin bir film olarak en fazla eleştirdiği şey; nükleer silahlar olsun ama hepsi devlet kontrolünde ve yasal olsun, noktasından gram ileriye gidememektedir. Tipik bir Hollywood refleksi. Craven’in “şahsi intikamı” Bay Benet’in ve adamlarının ölümünden öteye gidememiş ve Northmoor olduğu gibi yerinde kalmıştır. Amerika’nın dünya üzerindeki nükleer vesayeti, yüz binlerce insanın can verdiği Nagazaki görmezden gelinmiş ve sicili bozuk ABD hükümetleri tekrar aklanmıştır ne yazık ki. İntikam Peşinde bu nedenle, bataklığı kurutma çabası taşımayan, sivrisinek avlama filmidir, o kadar.