SÜLEYMAN CERAN - UZAK ÜLKE
 
  ANA SAYFA
  11 EYLÜL VE SİNEMA
  BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİ PANKART-RÖPORTAJ-ASIM ÖZ
  TANRI'NIN KİTABI
  İNTİKAM PEŞİNDE
  BİR AZİM HİKAYESİ: HAYAT
  DARBE İLE DİRENİŞ ARASINDA GÜNCE OKUMALARI
  ZİNCİRLEME İLETİŞİM KAZASI: BABİL
  DERVİŞ GÖZÜYLE GAZZE
  GAZZE'YE YENİ BİR HADRİANUS DUVARI
  UZAK İHTİMAL
  RONİ MARGULİES
  KARTAL GÖZ
  YAHYA KEMAL
  HASAN DI TIRO
  ZEMHERİ GÜNLÜKLERİ
  ALTERNATİF HİSLER SÖZLÜĞÜ
  YER SOFRASI GÜZELLEMESİ
  HİNDİSTAN’DA CENİN KUYULARI
  "DAĞIN ARDI ZEYTİN"
  TAKİS EMMANUEL KİMDİR?
  KALBİM ELLERİNDE USTAM!
  DUBLÖRÜN DİLEMMASI
  ÇOCUK EDEBİYATININ ÖNCÜ ESERİ
  AMÉLİE
  “İYİ GECELER ve İYİ ŞANSLAR!”
  GUANTANAMO YOLU
  KİTAP LİSTESİ
  VİDEO İZLE
YAHYA KEMAL

 

YAHYA KEMAL VE TÜRK MÜSLÜMANLIĞI
 
 
   Bir Balkan şehri olan Üsküp’te doğar Yahya Kemal. Babası şehrin belediye başkanı, annesi Leskofçalı Galip’in yeğenidir. Sıkıntılarla ve kayıplarla dolu çocukluk yıllarından sonra 19 yaşında Serezli Şekip Bey’in yardımıyla Paris’e gider Abdullah Cevdet’ten, Fransız Türkolog David Leon Cahun’dan etkilenen şair, Albert Sorel’in “Dünyada daha keşfolmamış iki meçhul var; bunlardan biri coğrafyada kutup, diğeri de tarihte Türklük1 sözünden etkilenir ve Türklük üzerine araştırmalar yapar. Tarih profesörü Camile Julian’ın, “Fransız toprağı on asırda Fransız milletini yarattı.” cümlesini okumasıyla Turancılık çizgisi daha da pekişir, hürriyet haberlerinin kulağına gelmesiyle “evine” dönmeye karar verir.
   Yahya Kemal’in dönüşü sıkıntılı olmuştur. Bir boşlukta hisseder kendini, yabancılaşır; Paris’i özler. Önce Darüşşafaka’da edebiyat ve tarih öğretmenliği, Medresetü’l-Vaizin’de medeniyet tarihi dersleri verir. 1915’te Darülfününa girer çeşitli dersler verir.
 
   Yahya Kemal’in Düşünce Çizgisi
 
   Yahya Kemal’in düşünce çizgisi, yolunu taşlara vura vura bulan ırmağa benzer. Çok yön değiştirmiştir ama şiirinin coşkunluğunu hiçbir zaman yitirmez. Büyük bir edebiyat diline sahip olduğu tartışmasız bir gerçektir. Şair’in zihin dünyasındaki değişim, Paris gezisi öncesi ve sonrası, Milli mücadele öncesi ve sonrası gibi başlıklarda rahatlıkla fark edilir. Hayatının hiçbir döneminde bulunduğu ortamı rahatsız edecek, yalnız kalmasına neden olacak fikirleri savunmaz, riske girmez, uyum sağlamada son derece başarılıdır. 1902 yılında “İrtika” dergisinde, Paris’e gitmeden önce, II. Abdülhamid için bir “muhammes” (Muhammes, beş dizelik bölümler halinde söylenen nazım şeklidir.)yazar.
                                   “Nâim-i celîli Hazret-i Abdül-Hamid Han
                                   Devrinde kıldı ümmeti mesrûr ü şâmdan,
                                   Asrında kıldı milleti mesûd u kâmran
                                   Evreng-i saltanatta ile’l-âhirü’z-zaman,
                                   İclâl ü şân ile yaşasın pâdişâhımız” 2
   II. Abdülhamid’e övgüler yağdıran Yahya Kemal, diğer taraftan Jön Türklerle buluşmak için gittiği Paris’te birçok insandan etkilenmiş ve Nev-Yunaniliğin kapısını aralayıp içine girmiştir; “Bütün Avrupa’yı anlamak için ancak Yunanlılardan başlamak lazımdır. Biz coğrafyaca, kısmen de medeniyetçe Yunanlıların varisiyiz. 1860’dan sonra hep Fransızlara tâbi olmuşuz. Hâlbuki Fransızların ve onlarla birlikte Avrupalıların menbaı olan Yunanlılara dönmeliyiz ki, tam mânâsıyla bir edebiyatımız olsun.”3 diyen Şair, “Biblos Kadınları” ve “Sicilyalı Kızlar” gibi şiirler yazmakta ve değişmektedir. Bu değişim keskin çizgiler halinde devam eder.
   Şair, “Mektepten memlekete” dönünce fikirleri değişir, Nev-Yunaniliği bırakıp bir dönem Turancı olduktan sonra “Türk Müslümanlığı” kavramını ilk defa kendisi telaffuz eder.4 Bu dönemde bir ihbar sonucu Cemal Paşa’nın karşısına çıkan Yahya Kemal, ilk ve son defa gözaltına alındığı zaman, adeta yan çizer ve bu durumu bizzat kendisi hatıralarında yazar: “Hürriyet olduğunu gazetelerde okudum; vatana döndüm. Bir seneden beri geçen vakıaları köşemden seyrettim. Politikaya hiç karışmadım. Tekrar Paris'e dönmeyi özlüyorum; dün Sabahattin Bey’i ziyaret münasebetiyle tevkif olundum ve karşınıza getirildim. Beyefendi, zat-ı âlinizi temin ederim ki ben vatanımı idare etmeye haris değilim. Vatanımın başına geçirilmek teklifine maruz kalsam bile bu şerefi uhdeme almaktan istinkâf ederim. Yeryüzünde yegâne ihtirasım milletimin lisanında istediğim gibi birkaç manzume vücuda getirmektir; bu mısraları ecnebi bir diyarda da söyleyebilirim. Paris'teki hür hayata çok alıştım. Tevkif olunmak, hapsedilmek hayatta razı olmadığım fedakârlıklardır; bunu kuvvetli vatanperverlere bırakmayı tercih ederim."5
   Birinci Dünya savaşı öncesi Almanlara karşı tutumun belirlenmesine yönelik tartışmaların içine girmez, mesafeli durur.6 Yahya Kemal tarihe sahip çıkar ama bir eksiklik vardır, bir olmamışlık; aslında Cemil Meriç bu durumu şu cümlelerle anlatır: "Yahya Kemal'de tarih dekoratiftir, plastiktir... Osmanlı, Yahya Kemal'de müphem, daüssıla duygusu mevkiindedir. Bir gönül yarasıdır mazi Yahya Kemal'de. Mazi anlayışı çok müphemdir." 7 Yahya Kemal’de hisler şiirlerinde kullandığı imler gibidir; süs amaçlı, kurgulanmış, hesaplanmış, pratikten uzaktır sanki. Beşir Ayvazoğlu da bu durumu şu şekilde ifade eder: “Doğrusu Yahya Kemal'in eski medeniyetimizi ve Müslüman Türk toplumunu değerlendirme biçiminde hemen sezilmeyen, fakat üzerinde biraz durunca içimizde gizli bir rahatsızlık yaratan bir Piyer Loti'lik yok değildir".8
  Yahya Kemal’in, 6 kasım 1922’de kafası çekiçlerle ve taşlarla ezilerek öldürülen, Damat Ferit hükümetinde Maarif ve Dahiliye nazırlığı yapmış, Milli mücadele karşıtı Ali Kemal'e verdiği nasihatler, kendisinin hesaplı ve pragmatik düşünce metodolojisini ele vermektedir: "Mamafih sana bir şey söyleyeyim: Büyük bir adam olmak için fırsat ayağına gelmiştir. Devleti yıkılmış, himaye edecek kimsesi kalmamış olan Türklüğü müdafaa için ortaya atılırsan yar ü ağyar nazarında muazzam bir şahsiyet olursun. İttihat ü Terakkiye yine istediğin gibi söv. Lakin milletin civanmerd bir davacısı ol; etrafında azim bir ekseriyet bulacaksın; kendine yepyeni bir ufuk aç. İtilafçı anasırından hayır görmedin, yinede görmeyeceksin, onlarla şimdiden görüşmemeye dikkat et! Türklüğün sevk-i tabiisi halinde ateşin bir milliyetperverliğin başlaması zaruridir. Sen gazetende bu cereyanın alemdarı ol." 9
   Bu pragmatik düşünce hali Mehmed Akif’le aralarındaki ilişkide daha belirginleşir. İki şair arasındaki ilişki Yahya Kemal’in “Türk Müslümanlığı” algısını anlamamıza da yardımcı olacaktır:
   Yahya Kemal, Mehmet Akif’le tanışır mıydı? Sorusuna yanıt veren Beşir Ayvazoğlu, “Hayır, tanışmıyorlardı, tanışsalar bile dost olamazlardı; dine bakışları, şiir anlayışları, alışkanlıkları, yaşama tarzları vb. birbirinden çok farklıydı!”10 der. Aynı dönemlerde yaşayıp birbirlerine mesafeli duran iki insan Müslümanlık içindeki iki farklı çizgiyi de temsil ederler.
   Mehmed Akif, 1913 yılında İttihat ve Terakki tarafından Darülfünun’daki muallimlik görevinden istifaya zorlanırken, iki sene sonra Yahya Kemal ise aynı şubeye Garp Edebiyatı müderrisliğine atanır. İlerleyen yıllarda iki şair de Milli Mücadele için Anadolu’ya çağrılırlar; Mehmed Akif büyük fedakârlıklarla katılırken, Yahya Kemal İstanbul’da uzaktan desteklemeyi tercih eder, adeta riske girmez. Birinci Meclis fethedildikten sonra Mehmed Akif İstanbul’a dönerken, Yahya Kemal, Urfa mebusu olarak Meclis’e girer. Sular durulmuştur ve parlementerlik ve sonrasında büyükelçilik yılları başlamıştır. Bütün bu kazançlarına rağmen gelir endişesini hep yaşamış bir insandır Yahya Kemal, korkar.11 Mehmet Akif ise açlık ve yokluk çekmesine karşın, duruşundan ve ilkelerinden asla taviz vermez.
  
   Yahya Kemal’in “Türk Müslümanlığı” Arayışları
 
   19. yy’da kentlerdeki insan popülasyonlarının yoğun bir şekilde artması ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte, toplumsal hareketliliklerin, buna paralel olarak ideolojik ve politik söylemlerin güçlendiği ve yayıldığı görülür. Hükümetlerin ya da bir takım grupların uzun vadeli projelerle toplumların geniş kesimlerinin davranışlarını, tepkilerini ve beklentilerini değiştirmeye yönelik çalışmaları iki asırdır aralıksız devam eden bir projeler zinciridir. Özellikle soğuk savaş döneminde ABD ve SSCB’nin başını çektiği ülkeler toplumları yanlış yönlendirmek için ellerinden geleni yapmışlar, Çin, “Kültür devrimi” adı altında Kamboçya ve Doğu Türkistan’da halkı manipüle etmeye, başarısız olduğu durumlarda ise tasfiye etmeye çalışmıştır.
   Toplum Mühendisliği çalışmaları, 20. yy’ın başından itibaren Müslümanların üzerinde uygulanmaktadır. Bu minvalde dikkat çekici husus, toplumların İslam öncesi kültürlerine derin atıfları öngörür. Türklerde Ergenekon, Mısırlılarda Piramitler ve Firavun, İranlılarda Zerdüştlük, Mecusilik imlerine sarılan uluslararası yapılanmalar çalışmalarını bu sacayakları üzerinde yürüterek, lokal din yorumlarının oluşmasına ön ayak olurlar.
   Neo-Kolonyalizm çerçevesinde pek çok ülkeye değişik İslam algılayışları model rol biçilirken “Türk Müslümanlığı” sentezi sık sık gündeme getirilerek diğer ülkelere örnek olarak sunulur. Ali Bulaç konuyla ilgili yazısında şu tespitlere yer verir: "Türk Müslümanlığı veya Anadolu Müslümanlığı" olarak empoze edilen dini anlayış -ki İslam dünyası için model olarak düşünülür-, ibadetsiz/fıkıhsız bir din telakkisidir. Modelin üç sacayağı var: a) Dinin bir kurum (Diyanet İşleri Başkanlığı) aracılığıyla kontrol altına alınması. DİB'in konsepti "din" değil, "diyanet"tir; b) Dini hayatın Balkan Bektaşiliği ve Anadolu Aleviliği çerçevesinde tanımlanması (yani ibadetsiz ve fıkıhsız İslamiyet); bunu küçümsemek amacıyla söylemiyorum, sadece bütün bir ülkenin genel geçer "tek dini telakkisi ve pratiği" olarak empoze edilmeyeceğine işaret ediyorum; c) Küresel sistemin öngördüğü hegemonya ile uyumlu bir dini telakkinin yerleşmesi.”12 Mehmet Ali Eren, konuyu daha da açarak: ‘Türk Müslümanlığı”nın en ayırt edilir farkı olarak, Maturidi-Yesevî-Hanefi sacayağı diye ifade edilen, gönül Müslümanlığının esas alındığı bu anlayışa göre din, kurallar manzumesi değil, muhabbet halesi olarak görülmelidir. Hayatın; Sinan üslûbu, Fuzûlî inanışı, Yunus derinliği, Yavuz şecaati, nedim zarafeti ve Mevlânâ muhabbeti ölçüleri içinde tazimi”13 olduğunu yazar.
   Yahya Kemal’in “Türk Müslümanlığı”na bakış açısına Cemil Meriç’in yaklaşımı dikkat çekicidir: Gerçektende Yahya Kemal sevdiğini, savunduğunu iddia ettiği şeylere bir peyzaj (manzara resmi) gibi bakar ya da öyle görmek ister. Ona göre Türk tarihi, kültürü milli bir peyzajdır, vatana, millete, tarihe bakışı bu anlamda durağan ve iki boyutludur. Bu peyzaja kendini dahil etmez, edemez... Atik Valde'nin iftar öncesi hususu, Koca Mustafapaşa'nın, Üsküdar'ın fakir insanları, Süleymaniye'de bayram namazı kılanlar ve diğerleri ancak bu peyzajdaki durağanlıklarıyla estetiktirler, ete kemiğe büründükleri, şairin yaşam alanına girdikleri anda çekilmez, katlanılmaz şeyler olurlar.”14
    Babanzade Ahmed Naim, Yahya Kemal’in Tevhid-i Efkâr’da yayınlanan Eyüp’le ilgili bir yazısından dolayı kendisine, “Bir zamanlar Türkçülükle, şimdi de İslamiyeti efsaneler üzerine kurulan bir din gibi göstermek suretiyle, halkı aldatıyorsunuz.” Sözlerine Yahya Kemal kendi hatıralarında şu şekilde cevap verdiğini aktarır: "...Demin biz korkmayız gibi bir şeyler söylüyordunuz. Siz kimsiniz? Kaç kişisiniz? Çokluksanız bile bütün bir Türk milletinin tarihi hatıralarına ne karışırsınız. Türk milleti dinini istediği gibi benimsemiş, diyanetini vatanının toprağına tahayyül ettiği şekilde karıştırmıştır. Biz dediğiniz zevat kalkıp da: 'Ey Türkler! İslamiyet sizin vatan toprağınıza biganedir. Sizin milliyetinizi ve diğer kavimlerin de milliyetini tanımaz, Sizin filan ve falan vatana İslamiyetin ruhaniyetini şu bu şekilde, hulasa putperestane bir itikat bakiyyesiyle izafe edilmesini İslamiyet istemez!' demenizle şu memlekette emin olunuz bir yaprak kımıldamaz. Evet bu millet, İslamiyet! kendi mizacına göre kabul etmiş ve çok eski putperestliğiyle karıştırmış ve öyle sever. Onun uğrunda yalnız bu sebeplerle ölür..." 15
    Yahya Kemal pratik insanı değil, dil adamıdır, güçlü söylevler verir; destanlar anlatır. Savaştan yeni çıkmış bir halkı, en kalbi yerinden yakalar; vatan, millet ve din duygularını sonuna kadar işler. Çevresine öbeklenmiş insanlara kahvesini yudumladıktan sonra Türklerin parlak geçmişini, türbeleri, musikiyi, annesinin beyaz başörtüsünü, bayram sabahlarını, Gedik Ahmet Paşa’yı, Kanlıca’yı, Eyüp’ü anlatır. Huzuru, Yakup Kadri ile birlikte gittikleri Bektaşi tekkesinde, Tanburi Cemil Bey’in tınılarında, Kocamustafapaşa’da, Üsküdar’da arar ve hem Frenk hayatını hem de milli hayatını içinde barındıran “gönlüne göre” bir Müslüman tipi çizerek bu şekilde yaşamaya devam eder. 16
   Türk Müslümanlığı, kuşkusuz Kur’an dindarlığından öte folk din’e talip bir müslümanlıktır. Folk din, sıradan halkın dini inanç ve özellikle de uygulamalarıdır. Bu anlamıyla Türk dindarlığı bir senkretizm örneği olarak İslam’a geçen ataların ruhlarına inanılması, velî/ermiş olduğuna inanılan insanların mezarlarının yardım ümidiyle ziyaret edilmesi, doğum, sünnet, evlilik ve ölüm gibi geçiş ritüellerini toplu olarak ve çoğu kez İslâm dışı öğelerle süslenmiş bir tarzda yerine getirilmesi ve daha sayılabilecek bir çok konuyu içermektedir. 17 "Türk Müslümanlığı" diyenler bundan mesela Sünnî olmayan bir mezhebin İslâm anlayışını veya Anadolu halkının -belki çoğunluğunun- kusurlu, bid'atlı, hurafeli, gevşek İslâm anlayış ve uygulamalarını kastediyorlarsa bunlardan hiçbirisi "örnek ve makbul İslâm" olarak ferde, ulusa, ümmete dayatılamayacağını Hayrettin Karaman değişik vesilelerle belirtir. 18
   Bu yerel din yorumları yalnız Ortadoğu ve Kuzey Afrika için değil Avrupa’da da yoğun etkisini gösterir. Konuya ilişkin değişik çalışmalar yapılır.19 Bu çalışmaların genel ekseni “Kur’an İslamı” ile “Folk İslam” anlayışlarının sebep ve sonuçlarına ilişkindir. Unutulmamalıdır ki, hurafe ve efsaneler yayılmacı iken akıl ve tefekkür nispeten yavaştır. Mehmed Akif’in sahip çıkmaya ve anlamaya çalıştığı “Kur’an İslamı” karşılığını çok bulamaz ve yalnız kalırken; Yahya Kemal’in edebiyat diliyle zenginleştirmeye ve yüceltmeye çalıştığı “Folk İslam” anlayışı yayılmış ve Türkiye’nin genel karakteristiği haline gelmiştir. Yahya Kemal, arkasında büyük bir şiir mirası yanında ne yazık ki muharref bir İslam anlayışı da bırakır.
 
 
 
 
 
DİPNOTLAR
 
1 Abdülhak Şinasi Hisar, Yahya Kemal’e Veda, Ötüken Neşriyat, s. 192
2 Yahya Kemal, Bitmemiş Şiirler, Yahya Kemal Enstitüsü Yay., İstanbul 1976, s. 79.
3 Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, Türk Edebiyatı Yay., c. 3, s. 191.
4 M. Ali Eren, “Türk Müslümanlığı”, Aksiyon,(15-21 kasım-154), s. 28
5 Yahya Kemal, 'Siyasi ve Edebi Portreler', YKY, İstanbul 2006, sh. 137
6 Selahaddin Yaşar, Yahya Kemal, Yeni Asya yay., İstanbul 1984, s. 19.
7 Sait Başer, 'Yahya Kemal'de Türk Müslümanlığı', Seyran Yay. sh. 267.
8 Beşir Ayvazoğlu, 'Yahya Kemal, Eve Dönen Adam', Ötüken yay. sh. 41
9 Yahya Kemal, age, s. 86
10 Beşir Ayvazoğlu, Zaman Gazetesi, 4 Aralık 2008
11 Sermet Sami Uysal, “Yahya Kemal’le Sohbetler, s. 38 vd.
12 Ali Bulaç, Zaman Gazetesi, 1 Ekim 2007
13 Mehmet Ali Eren, Aksiyon, s: 154, s. 24-31.
14 Sermet Sami Sami Uysal, 'Yahya Kemal'le Sohbetler', Kitap Yay. sh. 101.
15 Yahya Kemal, 'Siyasi ve Edebi Portreler', sh. 55
16 Beşir Ayvazoğlu, Zaman, 22 Haziran 1998
17 Ali Murat Yel, “Türk İslâmı”, İslâmîyat, Ankara 2002, c:5, s:4, s. 163 vd.
19 Fehmi Hüveydi, “İtalyan İslâmı”, Türkçesi: Metin Ünlü, İstanbul 2003, s: 104., Kadir Canatan, “Yerellik ve Küresellik İkileminde Hollanda Müslümanlığı”, İslamiyât, Ankara 2005, c: 8, s: 4, s. 91-107., Murat Kurt, “Amerikan ve Türk İslâmından Sonra Avrupa İslâmı”, Haksöz, İstanbul 2002, s: 136-137., M. Selami Çekmegil, “Alman İslâmı da ne?”, Umran, İstanbul 2001, s: 79, s. 59.
 
   
 
 

 


"BİR MECZUB OLUŞUMU OLARAK: FLASH MOB" ADLI YAZIM www.haksozhaber.net'TE..

"GERÇEKLERE VEDA" ADLI "VEDA" FİLMİYLE İLGİLİ YAZIM UMRAN DERGİSİ'NİN NİSAN 2010 SAYISINDA YER ALMAKTADIR.

"NUH'UN GEMİSİNE BİNENLERDEN OLMAK" ADLI YAZIM HECE DERGİSİ'NİN NİSAN 2010 SAYISINDA.

"BÜŞRA" FİLMİ İLE İLGİLİ YAZIMLA BERABER "RACHEL CORRİE" İLE İLGİLİ YAZIM DA HAKSÖZ DERGİSİ NİSAN 2010 SAYISINDA

UMUDUN İŞARET FİŞEKLERİ:ATASOY MÜFTÜOĞLU'NUN KALEMİ", HECE YAYINLARI'NDAN OCAK AYI İÇİNDE ÇIKAN, "IRMAĞIN İÇLİ SESİ: ATASOY MÜFTÜOĞLU" ADLI ESERDE YAYINLANMIŞTIR.

"BOSNA'DA EFSABNEVİ BİR KOMUTAN: NASIR ORİÇ" ADLI YAZIM HAKSÖZHABER'DE.

"MEL GIBSON NEYİN PEŞİNDE" ADLI "İNTİKAM PEŞİNDE" FİLMİYLE ALAKALI YAZIM DÜNYABİZİM'DE.

UZAK ÜLKE-UZAK ÜLKE-UZAK ÜLKE

 







IP adresi
 
 
 
 
 
  "VİDEO İZLE MENÜMÜZDE GÖRÜNTÜ SEÇENEKLERİMİZ ARTIYOR. İZLEYEBİLİRSİNİZ..  
Bu güne kadar 32501 ziyaretçiburadaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol