SÜLEYMAN CERAN - UZAK ÜLKE
 
  ANA SAYFA
  11 EYLÜL VE SİNEMA
  BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİ PANKART-RÖPORTAJ-ASIM ÖZ
  TANRI'NIN KİTABI
  İNTİKAM PEŞİNDE
  BİR AZİM HİKAYESİ: HAYAT
  DARBE İLE DİRENİŞ ARASINDA GÜNCE OKUMALARI
  ZİNCİRLEME İLETİŞİM KAZASI: BABİL
  DERVİŞ GÖZÜYLE GAZZE
  GAZZE'YE YENİ BİR HADRİANUS DUVARI
  UZAK İHTİMAL
  RONİ MARGULİES
  KARTAL GÖZ
  YAHYA KEMAL
  HASAN DI TIRO
  ZEMHERİ GÜNLÜKLERİ
  ALTERNATİF HİSLER SÖZLÜĞÜ
  YER SOFRASI GÜZELLEMESİ
  HİNDİSTAN’DA CENİN KUYULARI
  "DAĞIN ARDI ZEYTİN"
  TAKİS EMMANUEL KİMDİR?
  KALBİM ELLERİNDE USTAM!
  DUBLÖRÜN DİLEMMASI
  ÇOCUK EDEBİYATININ ÖNCÜ ESERİ
  AMÉLİE
  “İYİ GECELER ve İYİ ŞANSLAR!”
  GUANTANAMO YOLU
  KİTAP LİSTESİ
  VİDEO İZLE
BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ
BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ
 
 
Süleyman Ceran
 
 
İnsanın kendine bile yabancılaştığı, sır tutacak yakınlıkta birilerinin olmadığı ve geniş zaman dilimlerine yayılan ilişkilerin yaşanamadığı bir çağda, su sızmayan arkadaşlıklar oluşturmak dünyanın en güç işlerinden biri olsa gerek. Tabii, iki dostun hikâyesini anlatmak da zordur modern zamanlarda. Adanalı bir yazar olan Barış Bıçakçı, “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” adlı romanıyla iki yakın arkadaşın aynı kıza âşık olmaları üzerine oluşturduğu kurgu ile hesapsız dostluğun serüvenini anlattı bize. Seyfi Teoman ise bu romanı neredeyse olduğu gibi beyazperdeye aktararak somutlaştırdı, ete kemiğe büründürdü.
Hayatın baştan sona az ya da çok çaresizlikler ve onlara karşı oluşturduğumuz dalgakıranlardan ibaret olduğunu imleyen yapımın iki kahramanı vardır: Ender ve Çetin. Üniversiteye kadar aynı okullarda okumuş, akabinde yolları ayrılmış ve yıllar sonra bir araya gelerek aynı evde yaşamaya başlamış olan ikilinin aralarında kavi bir birliktelik vardır. Bir gün, Almanya’da yaşayan yakın arkadaşları Fikret, Türkiye’de ailesinin de içinde bulunduğu araçla trafik kazası geçirir. Kazada, Fikret’in Ankara’da yaşayan anne ve babası ölür, kendisi yaralanır. Almanya’ya işinin başına dönmesi gereken Fikret, Ender ve Çetin’den, Ankara’da üniversite öğrencisi olan kız kardeşi Nihal’in okulunu bitirene kadar, iki yıl boyunca, onlarla kalmasını talep eder, ikili çaresiz, kabullenirler.
İki kişilik bir hayat düşünen Ender ve Çetin için ilk zamanlar zor geçer. Nihal, ölümlerin etkisini üzerinden kolay kolay atamaz. Bir gece apartmanda birinin ölmesi üzerine yükselen ağıt sesleri üzerine uyanan Ender ve Çetin, kapı önünde kriz geçiren Nihal’i görürler; kız, başkalarının acısını kendisininkine dönüştürmekte ve bütün ölümleri en yakınının kaybına evirerek acısını büyütmektedir. Yaşadığı sarsıntıyı bir türlü atlatamayan bir kızla aynı evi paylaşmak ilk zamanlar ikili için zor olsa da zaman içinde birbirlerine alışmaya başlarlar. Aynı mekânı kullanan üçlü arasında kitap, yemek ve Ankara eksenli bir ilişki doğar. Ender’in Nihal’le ilişkisi kitaplar üzerinden ilerlerken Çetin, hayatın ortasından meselelerle diyalogunu geliştirir. Ender ve Çetin, Nihal’le alakalarını korumacı, kollamacı pozisyon dâhilinde sürdürmeye çalışsalar da gönülleri bir şekilde kıza düşer ama bir türlü birbirlerine ifade edemezler. Kız da gönlünü Bora isminde bir hayırsıza kaptırır. İlişkiler çetrefilleşir ve nihayet kızın okulu biter. Ender ve Çetin’in birbirleriyle ilişkisi, Nihal’in Bora ve ev arkadaşları arasındaki bağlar sınanarak film ilerler.
 
BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ’İN İLİŞKİLER KORELÂSYONU
Ender Eşik: Pek çok konuda özgür bırakılmış, evin tek ve erkek çocuğu. Hayatını kitap tercümeleri ile kazanan, içine kapanık, duyarlı, biraz da kırılgan. Romanda kel kafası ışıkla parlayan biriyken, filmde, İlker Aksum sayesinde eli yüzü düzelmiş şahsiyet. Çetin’in eve gelince Demirel taklidi yaparak, “Nazmiye ben geldim.” demesinden kaynaklı feminen/dişil bir karakter. Ex aşkı Sevgi’yi unutamayan, Nihal’e daha derin bir bağlılıkla bağlanan, paçasına hayatın çamuru bulaşmasın diye elinden geleni yapan, asosyal, kuruntulu ve biraz da korkak şahsiyet.
Çetin Aras: Anne ve babasını trafik kazasında kaybetmiş, ağbisi Murat ile birlikte yaşamış, uzun yıllar İstanbul’da ve yurtdışında çalıştıktan sonra Ankara’ya dönmüş bir mühendis. Eylem adamı. Harbi. Göbeğinin üzerine kaçak kat çıkmış, kitapla ilgilenmeyen, durgun akıllı, Nazım’ın mezarı başında çekilmiş fotoğrafı ile derin solculuğunu tasdiklettirmiş ortam adamı.
Nihal: İçine kapanık, soğuk nevale. Donuk. Zamane ilişkiler kurbanı. Anne ve babasını Çetin gibi trafik kazasında kaybetmiş, film/roman boyunca kendini toparlamaya çalışan, yanlış ilişki kurbanı, yalnız insan.
Ender’le Çetin: Hep Ankara’da yaşayan Ender için, Çetin, sözün fiile geçtiği, eylemle varlığın tamamlandığı aynı zamanda da patavatsızlıktan mütevellid sıkıntıların da yaşandığı bir karakterdir. Ender’in sükûnetini Çetin’in cevvaliyeti tamamlar.
Çetin’le Ender: İtaat ve ritm esaslı bir ilişki. Güçlerini, güzelliklerini ve canlılıklarını küçük yaşantıları sabırla tekrar etmelerinden alan bir ikili. Çetin’e dinginliği, duruluğu ve bilgeliği taşıyan Ender, onu adeta tamamlar. İkisi, bir adam olurlar böylece.
Ender’le Nihal: Ender’in çalışma masasının karşısındaki koltuğa yerleşir Nihal. Geçmiş zamanlar, ilişkiler, kitaplar ve müzik üzerine uzun söylevler Nihal’i heyecanlandırır. İlişkileri entelektüel düzeyin sınırlarında ilerler. Ender, içinde kopan fırtınalardan, ayrıntılardan ve inceliklerden bihaber kızla diyalogunu düzeyli bir şekilde sürdürür. Nihal, Ender’den kendisi için bir şiir yazmasını isteyecek kadar niyetini belli eder. Ender’de yazdığı “Nihal ve Başka Hiçbir şey” şiirinde kendini sembollerle anlatmaya çalışır. Nihal, şiirde geçen “mevsimlerin tekrar edemediği bir şeyi çağırıyordu” cümlesini deşeleyerek bir yere varmaya çalışsa da Ender’in koruyucu, kollayıcı refleksi diyalogu sonlandırır, ne de olsa kızın ağbisine kardeşlerine bakacaklarına dair söz vermişlerdir.
Çetin’le Nihal: Yemek, içmek, gırgır muhabbet üzerine kurgulanır ilişkileri. İkisinin de ebeveynlerini kazada kaybetmeleri en bariz ortak yanlarıdır. Bir de sırdaştırlar. Nihal, Bora ile ilişkisini, hamileliğini ve kürtaj talebini Çetin’le paylaşır ve Ender’in bilmesini özellikle istemez. Nihal’in Çetin’le ilişkisinin ağbi-kardeş tarafı Ender’inkine göre daha barizdir.
Çetin ve Ender ile Nihal: Çetin ve Ender, lisede istedikleri gibi aynı kıza âşık olmuşlardır. Birbirlerine ilk açılmalarından sonraki diyalogları duygularının çaplarının genişliğini de ele verir. İkisi de çok sevmiştir Nihal’i. O ise, koruyucu, kollayıcı ve ne yapması gerektiğini iyi bilen insan rolüne girmiş iki erkeğin açtığı yolda, döşediği asfaltta yalpalayarak yürümeye çalışan bir kızdır. Nihal’in Amerika’ya gidince, ikisine gönderdiği fotoğrafın arkasına “dünyanın en iyi iki insanına” notunu düşmesi, ikilinin duygularını çok fazla anlamadığı/anlayamadığı izlenimi uyandırır.
Çetin, Ender, Nihal ve Ankara: Tam anlamıyla bir uyumdur yaşanan. Tandoğan’dan Gar’a, oradan Kale’ye doğru kar eşliğinde yapılan geziler. Sonrasında Kuğulupark, Kızılay, Sakarya Caddesi, Opera Kapısı’ndan girilen Gençlik Parkı, Ulus’taki Belediye Çarşısı, Gazi Mahallesi, Atatürk Orman Çiftliği, Hacı Bayram, Yeni Mahalle, Cebeci, Subayevleri, At Pazarı, Anafartalar Caddesi... Bol Ankara silueti; karlı, yağmurlu, karanlık ama en çok sisli!
 
ÇARESİZLİĞİN KİTAPLARI
Ender’in Nihal’le ilişkisi kitaplar ve fikirler üzerinden hareket eder. Bu bağlamda Salinger’in “Gönülçelen”i (Çavdar Tarlasında Çocuklar) romanda olmamasına rağmen sinema versiyonunda karşımıza gelir. Yazar Barış Bıçakçı ile filmin yönetmeni Seyfi Teoman’ın birlikte hazırladıkları senaryoda, romanda olmayan bir kitabın filme eklenmesinde elbet bir hikmet vardır. Senaristler, Ender ile Gönülçelen’in kahramanı Holden Caulfieldomanı defalarca okuduğunu belirtmek için, sayfalar arasındaki portakal izlerini Nihal’e gösteren Ender, içini dışını adeta kıza sonuna kadar açar. Holden’in kendisinin etrafında dönen dünyası, kadınlarla ilişkileri, yalnızlığı kendi ağzından okuyucuya nasıl anlatılıyorsa Bizim Büyük Çaresizliğimiz de Ender’in kaleminden bize taşınır.  Ender’in Çetin’le ilişkisi Holden’in dostlarıyla olan ilişkisiyle ciddi benzerlikler taşır. Holden, dişleri yosun tutmuş arkadaşlarını yahut burnunu karıştıran öğretmenini içtenlikle sever. Ender de “dünyanın kıldan tüyden şeylerin etrafında döndüğünü” söyleyerek ve ara ara Çetin’den örnekler vererek Holden’leşir. arasındaki benzerliğin altını çizmek isterler sanki. O kısa sahnede r
Romanda ve filmde referans kitap olarak “Fareler ve İnsanlar” gösterilir. Ender, “Fareler ve İnsanlar”ı kıza okuması için verir. Nihal’in kitabı okuduktan sonra Lennie’nin, Curley’in saçını okşamasına ilişkin soru içeren sözler sarf etmesi üzerine Ender, Çetin’in Lennie’ye benzediğini söyler ve kızın kafasını karıştırır. Bu aşamada Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar” kitabının romanla/filmle ilgisini bulmak gerekir.
Pek çok karakterin yaşamında yalnızlığın öne çıkan bir hâl olduğu romandır “Fareler ve İnsanlar”. Eserin geçtiği şehrin “Soledad” olması da manidardır; İspanyolcada “yalnızlık” anlamına gelen kentin Türkiye’deki karşılığı Ankara’dır sanki. Büyük bürokrasi sarmalının arasında, insani ilişkilerin derin kırılmalar yaşadığı, sıkı dostluklardan ziyade “hamiline kart”ların elden ele dolaştığı bir yerdir Ankara. George ve Lennie, yalnızlığın kol gezdiği kentte, kimseyle “gerçek” bir dostluk kuramadıkları için bir aidiyet sorunu yaşayan, geçimlerini çiftliklerde çalışarak sağlayan iki dosttur. Bu kentte ilişkiler zorunluluk nedeniyle yaşanmaktadır; ikili dostluklarıyla genel kabulden farklılaşmaktadırlar. George, esmer, dikkatli, sabırlı ve yapı olarak küçük bir insandır (Ender’e benzer). Lennie ise, güçlü kuvvetli, ama aklı kıttır, çocuk ruhludur (Çetin’e karşılık gelir). Lennie’nin yumuşak şeylere dokunma takıntısı nedeniyle bir köpeği seve seve öldürür. Sonra çiftlik sahibinin karısı olan Curley,“Benim saçımda yu­muşaktır gel benimkini de okşa.” der. Lennie, eline aldığı saçı bırakmaz. Kadın korkup, çığlık atar. Lennie, birden heyecanlanarak kadının ağzını kapatır ve istemeden onu öldü­rür. Sonrası, çorap söküğü gibi gelir. Bu romanın karakterleri ve kendileri üzerine bağ kuran hemen her şeyin yalnızlıkla ilişkilendirilmesi, Bizim Büyük Çaresizliğimiz’in de ana temasıdır.
 
SONUÇ
Ender’in gözünden okuduğumuz hikâyeyi, Ender’in sesinden sinemada da izlesek belki daha etkili olabilirdi. Yönetmen özellikle Ender’in Nihal’e ilişkin hislerini, düşüncelerini ve ince gözlemlerini izleyiciye taşımış olsa filmin anlaşılırlığı daha artabilirdi. Özellikle mutfakta ahenk içinde yemek yapan Ender ve Çetin’in su koymadan yaptıkları ve içine fesleğenle şeker kattıkları fasulyeyi hazırlarken geçen ve sokaktaki çocukların sesine yönelen kamera ile sona eren sekans senaryonun kalbi olmasına rağmen dikkatlerden kaçmaktadır. Bu anlar romanda şu şekilde anlatılır: “Sokaktan hâlâ çocuk sesleri geliyor. Ayakta hareketsiz duruyorduk. Her şey çok çocukça ve çok keder vericiydi. Aklıma sevdiğim bir romandan bir cümle gelmişti. Kederin bizi başrole taşıdığı, ikimiz dışında her şeyi cılız bir manzaraya dönüştürdüğü o anda, cümleyi kendimce yeniden kurdum: Bizim büyük çaresizliğimiz Nihal’e âşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışıydı. Asıl çaresizlik buydu.” (s. 102) Filmdeki yükselen çocuk seslerine, Ender’le çetin’in uzun sessizliği eşlik ederken, dış ses olarak bu cümlelerin duyulması belki izleyicilerde algı sıçraması yaşatabilir ve filmin izlenirliğine de hareketlilik getirilebilirdi.
Tarık Akan ile Fikret Hakan’ın başrolünü oynadıkları 1982 yapımı “Arkadaşım” filmindeki ‘kan davası’ ile imtihan olunan sıkı dostluk hikâyesi ile “ortak aşk”la sınanan ve dostluğun kazandığı Bizim Büyük Çaresizliğimiz, ciddi paralellikler taşır. Böylesi bir arkadaşlığın beyazperdeye taşınmasını, ayrıca mekân olarak ihmal edilen Ankara’nın kullanılmasını önemsediğimizi not düşmeliyiz. Her ne kadar yazar, romanında bu cümleden hoşlanmadığını ima etse de “Son zamanlarda dostluğu en güzel anlatan” bir roman ve sinema eseriyle karşı karşıya olduğumuzu da belirtmeliyiz.
Film için “eşcinselliğin sınırlarında dolanma” iddiaları var. Roman okunmuş olsa, yazarın bu iddiaların oluşacağı düşüncesiyle kurduğu cümleler görülecektir. Bıçakçı, romanında başka bir film için şu ifadeleri kullanarak bugünleri sezdiğini gösterir: “…ikimizin de baş tacı ettiği filmi, ‘Eşcinselliğin sınırında dolaşan bir dostluk hikâyesi’ biçiminde yorumlayan sinema eleştirmeni beyefendi ikimizin sonunda, en sonunda, haritada bir nokta olduğumuzu görse ne derdi acaba? Bizim bu âşık hallerimize, on yedi yıl boyunca hayatımızı birbirimizi daha fazla görmek biçiminde düzenleyişimize ne derdi? Eşcinselliğin kordon boyunda dolaştığımızı mı söylerdi? O güzel filme ilişkin berbat tanımlamanın canımı sıkan tarafı şu: Sınır var mı? İlişkiler için gerçekten sınır var mı? Varsa da ikinci sınıf sinema eleştirmenlerinin göremeyeceği bir sınır bu. İnsan severken basit sınıflandırmaların sınırlarını değil kendi sınırlarını görür, kendi sınırlarında dolaşır, kendi sınırlarını dener. Benim bildiğim tek sınır bu.” (Bizim Büyük Çaresizliğimiz, Barış Bıçakçı, İletişim Yay., İst. 2010, s. 83-84) Yine romanın başka bir yerinde Çetin’le olan durumunun yanlış anlaşıldığını düşünen Ender: “Muhtemelen ‘sapık’ olduğumuzu düşünmüştü.”(s. 50) der. Eserin genel çerçevesi doğu toplumlarının da genlerinde olan sıkı dostluklar üzerine kurgulanmıştır. Seküler/laik algıyla harmanlanarak içeriğiyle oynanmış, iki “kan kardeş”, can ciğer arkadaştır Ender ve Çetin. İkilinin dine ve inanca mesafesi, kadınlarla ilişkilerinin sınırsız ve kontrolsüz olması, içki tüketimindeki yoğunlukları, evlerine aldıkları kızın ilişkilerine karşı sorgusuz sessizlikleri, kürtaj algısını normalleştirilmeleri gibi meselelerdeki duruşları rahatsız edici boyutlardadır. Avrupa’dan ödülle dönmesinin biraz bunlardan, biraz da eşcinsellik izlenimi uyandırabilecek kompozisyonundan kaynaklanmış olması muhtemeldir. Zira filmin naif dili, edebi zevki, iki erkek arsındaki paylaşmaya dayalı dostluk algısı başka dillerde ne kadar anlaşılabilir ve kıymetli olabilir, bilinemez.
Ahenk, zaman ve senkronizasyonla harmanlanmış bir dostluğun tarafları/özneleri olan Ender ve Çetin’in, çaresizlikle yoğrulmuş hayatlarının bir kesitini izlerken hemen herkes kendinden bir şeyler bulabilir. Yalnız arkadaşlık değil, yaşamın kıyıda köşede kalmış, dikkatlerimizin serin sularından el etek çekmiş nice görüntü arz-ı endam eder karşımızda: mutfaktaki bulaşıklar, fesleğenler, kenarı kıvrılan kilimler, Saatli Maarif Takvimi, tüm cazibesiyle bahar, merdivenden yuvarlanan bozuk para, saçaktan balkon demirine damlayan yağmur damlasının patırtısı, kayısı çekirdekleri… Belki de yalnız bu ayrıntılar için izlemek gerek bu filmi.

 
   
 
 

 


"BİR MECZUB OLUŞUMU OLARAK: FLASH MOB" ADLI YAZIM www.haksozhaber.net'TE..

"GERÇEKLERE VEDA" ADLI "VEDA" FİLMİYLE İLGİLİ YAZIM UMRAN DERGİSİ'NİN NİSAN 2010 SAYISINDA YER ALMAKTADIR.

"NUH'UN GEMİSİNE BİNENLERDEN OLMAK" ADLI YAZIM HECE DERGİSİ'NİN NİSAN 2010 SAYISINDA.

"BÜŞRA" FİLMİ İLE İLGİLİ YAZIMLA BERABER "RACHEL CORRİE" İLE İLGİLİ YAZIM DA HAKSÖZ DERGİSİ NİSAN 2010 SAYISINDA

UMUDUN İŞARET FİŞEKLERİ:ATASOY MÜFTÜOĞLU'NUN KALEMİ", HECE YAYINLARI'NDAN OCAK AYI İÇİNDE ÇIKAN, "IRMAĞIN İÇLİ SESİ: ATASOY MÜFTÜOĞLU" ADLI ESERDE YAYINLANMIŞTIR.

"BOSNA'DA EFSABNEVİ BİR KOMUTAN: NASIR ORİÇ" ADLI YAZIM HAKSÖZHABER'DE.

"MEL GIBSON NEYİN PEŞİNDE" ADLI "İNTİKAM PEŞİNDE" FİLMİYLE ALAKALI YAZIM DÜNYABİZİM'DE.

UZAK ÜLKE-UZAK ÜLKE-UZAK ÜLKE

 







IP adresi
 
 
 
 
 
  "VİDEO İZLE MENÜMÜZDE GÖRÜNTÜ SEÇENEKLERİMİZ ARTIYOR. İZLEYEBİLİRSİNİZ..  
Bu güne kadar 32506 ziyaretçiburadaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol