SÜLEYMAN CERAN - UZAK ÜLKE
 
  ANA SAYFA
  11 EYLÜL VE SİNEMA
  BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİ PANKART-RÖPORTAJ-ASIM ÖZ
  TANRI'NIN KİTABI
  İNTİKAM PEŞİNDE
  BİR AZİM HİKAYESİ: HAYAT
  DARBE İLE DİRENİŞ ARASINDA GÜNCE OKUMALARI
  ZİNCİRLEME İLETİŞİM KAZASI: BABİL
  DERVİŞ GÖZÜYLE GAZZE
  GAZZE'YE YENİ BİR HADRİANUS DUVARI
  UZAK İHTİMAL
  RONİ MARGULİES
  KARTAL GÖZ
  YAHYA KEMAL
  HASAN DI TIRO
  ZEMHERİ GÜNLÜKLERİ
  ALTERNATİF HİSLER SÖZLÜĞÜ
  YER SOFRASI GÜZELLEMESİ
  HİNDİSTAN’DA CENİN KUYULARI
  "DAĞIN ARDI ZEYTİN"
  TAKİS EMMANUEL KİMDİR?
  KALBİM ELLERİNDE USTAM!
  DUBLÖRÜN DİLEMMASI
  ÇOCUK EDEBİYATININ ÖNCÜ ESERİ
  AMÉLİE
  “İYİ GECELER ve İYİ ŞANSLAR!”
  GUANTANAMO YOLU
  KİTAP LİSTESİ
  VİDEO İZLE
BİR AZİM HİKAYESİ: HAYAT
BİR AZİM HİKÂYESİ: HAYAT
 
Süleyman Ceran
 
 
   Hayatta bir iz bırakmalı, bir iz. Bir mim bırakmalı. Sıkı bir şiir. Derin bir öykü. Ya da bir film. Gholamreza Ramezani’nin filmi gibi; Hayat gibi. Hatırlanmalı, hatırlatmalı bir şeyleri. Sımsıkı tutmalı bileklerimizi, bırakmamalı; bizi götürecek bir yerleri olmalı. Bir şeyler beklemeli bizi, iyi bir şeyler. Büyük laflar etmemeli, manifestolarla dolu olmamalı; ama çarpmalı. Yalın olduğu kadar karmaşık olmalı. Söyleyecek sözleri olmalı, biz de öyle dinlemeliyiz işte. Bir film bunlara yapacak kudrette midir? Hem de nasıl!
   Çağdaş İran sinemasının güzel örneklerinden biri ile karşı karşıyayız. Yönetmenliğini “Oyun” filmi ile tanınmış, senarist, tiyatro oyuncusu Gholam Reza Ramezani’nin yaptığı, başrollerinde Mohammad Sa'eed Babakhanlo, Mehrdad Hassani ve Ghazaleh Parsafar’ın oynadığı “Hayat”, 2005 yılında çekildikten sonra, İstanbul Çocuk Filmleri Festivali’nde En İyi Çocuk Filmi ödülünü kazandı.
   Neredeyse gerçek zamanlı olan filmde babası rahatsızlanıp hastaneye kaldırılan ve annesinin de hastaneye gitmek zorunda kaldığı bir kızın, kardeşine bakmakla sınava gitmek ikileminde kalmasıyla yaşadığı süreci izliyoruz.
   Hayat’ın sınav günüdür. Çerağ Ali’nin kızı Hayat. Otuz öğrenciden yalnız beşi alınacaktır okula. Büyük bir sınav. Kardeşini komşulara bırakması lazım. Kucağında kardeşi, koşturur Hayat. Ağaçlardan, ışıklardan oluşan hareketli gölgeler arasından geçer. Komşu kapılarına, akraba kapılarına gider durur. Elmacık kemikleri pembeleşir de pembeleşir. Daha bir çocuk; kucağında da bir çocuk. İğreti bir annelikle dolanır durur. Bırakacak kimse bulamaz. Bulduklarına da güvenip bırakamaz. “Okul erkekler içindir” diyenden tutun da “senin yaşındayken kucağımda bebeğim vardı ve ev işleri yapıp tarlada çalışıyordum” diyene kadar pek çok kişiden yardım ister; aldığı tek şey nasihat olur. Okula gider ama sınava çocukla giremeyeceğini öğrenince kahrolur. Öğretmeni, Nebet’i kendi eşine bırakmasını söyler ama ne yazık ki Hayat’ın annesi, önceki gün hocanın eşiyle hamamda kavga etmiştir.
   Hayat, okuldan çıkıp eve döner, Nebet’i evde uyutup sınava gitmeye karar verir. Nebet’in eline biberonu veren kız, meramını anlatır çocuğa/bize: “Nebet uyu, Allah aşkına uyu. Seninle ne yapacağım ben? Burada okul sadece 5. sınıfa kadar. İşte bu yüzden babam sınavda başarısız olursam, daha fazla okumama izin vermeyeceğini söyledi. Eğer sınavı geçersem, babam harç parası yatırmak zorunda kalmayacak. Tatlı kızım, sütün elinde. Altın da temiz. Uyu! Allah aşkına uyu!”
   Kapıyı kilitler Hayat. Aklında bir sürü soru: Sütü içerken boğulursa… Kedi kapıdan girerse… Tavuklardan biri gagalayıp bir gözünü kör ederse… Tam çıkacak Belkıs Nine gelmesin mi? Laf üstüne laf. Hayat sahnede, biz koltukta bunalırız. Dayanılır gibi değil. Kadın süt hesabı yapar. Aritmetik, dedikodu, genel kültür, nezaket dersleri birbirini izler. Belkıs Nine, güç bela oradan ayrılır. Hayat, kan ter içindedir. Çıkmadan önce kuyudan çektiği suyla isli yüzünü siler ama anahtarı kuyuya düşürmesin mi? Felaket. Nebet içeride ağlamaya başlar. Hayat, bin pişman. Anahtar, Yusuf olmuş girmiş kuyuya. Çıkar çıkarabilirsen. Kapıya koşar, açmaya çalışır, ı ıh açılmaz. Telaş, panik, korku, pişmanlık kol gezer etrafında. Camı kırmaya cesaret edemez. Aklından sürekli geçirdiği bilgiler devreye girer Hayat’ın. Mıknatıs! Ucuna mıknatıs bağladığı ipi kuyuya uzatır ve anahtarı çıkarır. Hepimiz derin bir soluk alırız o an. Koşup kapıyı açar. Nebet, kıpkırmızı olmuştur ağlamaktan. “Ağlama” der Hayat, Nebet’e. “Sınava seneye girerim, sorun değil.”
   İşin ilginç yanı üçüncü sınıfa giden diğer kardeşi Ekber de ablasının sınava girmesi için okuldan çıkma yolları arar bu esnada. Okuldan çıkacak ve Nebet’e bakacaktır aklınca. Tuvalet izni ister, alamaz. Altına işediği izlenimi vermek için pantolonunu tükürükler ve izni kaptığı gibi olanca gücüyle eve koşar. Ne yazık ki, yalanı gerçeğe dönüşür; komşu köpeği saldırınca, koyverir çişini çocukcağız.
   Eve varır Ekber. Hayat’la karşılaşır. Bu esnada ablasının aklına parlak bir fikir gelmiştir. Evreka! Nebet’i Ekber alır, yola çıkarlar. Hayat ipleri ve battaniyeleri toplar. Ekber, çocuğu güç bela taşır, yalpalamaktadır. Koşar adım okula yürürler. Sürekli, bilgilerini tekrar eder Hayat. Elindekilerle ne yapacağını bilemeyiz. Heyecan içinde izleriz öyle.
 Sonra Ekber, ablasının sınavının olduğu sınıfa girer ve Hayat’ın arkadaşı olan tekerlekli sandalyedeki Leyla Yekca Naşin’e bir şeyler söyler. Kız da arkadaşına pencereden gelecek ipi çekip sıraya bağlamasını söyler. Yerimizde duramıyoruz bu esnada heyecandan. Hayat sınıfa girer, rica minnet sınava başlar. Ekber, ıslak pantolonuyla kendi sınıfına döner, kaçmaz, bir bahaneyle yerine oturur. Hayat, sorulara bakar, sorular Hayat’a. Dışarıdan bir ağlama sesi yükselir. Hayat, arkadaşına ipi çekmesini söyler. Kız ipi çektikçe ses kesilir. Sonra tekrar sınavına döner, tekrar bebek ağlaması gelir dışarıdan. Sınav gözetmeni olan bayan pencereden dışarıya başını uzatır, bir de ne görsün? Upuzun bir ip, ucunda bahçenin dışındaki bir ağaca yapılmış salıncak ve onun içinde de bir çocuk. İp sallandıkça çocuk uyuyor. Nebet bu. Zekice bir buluş. Kadın, ipi öğrencinin elinden alıyor. Ne yapacağını merak ediyoruz, soğuk bir kadın çünkü. İpi çekerek salıncağı sallamaya başlayınca Hayat da huzur içinde sınava koyulur. /Boğazımızda bir yumru, buğulu gözler ve diken olmuş tüylerle sonlandırıyoruz filmi/
    Yenilgiyi kabullenip hayatımızı donuk bir portreye çevirmek doğru değil. O çocuk, Hayat, bize bunu gösteriyor; perçemimizden tutarak ölümcül bir yanılgıdan kurtarıyor bizi. Pes etmek yok! Memleketin dört köşesi yenilen, hayallerini dağıtan umutsuz çocuklarla dolu. Tokat’tayız, Beytullah Emrah anlatıyor: “Benim bir yeğenim vardı. O kadar hayal gücü zengin bir çocuktu ki, birden bir şey oldu ve hayallerini yitirdi” “Ne oldu ki?” diye sorduğumuzda, “Okula başladı da ondan” demişti. Ne kadar haklıydı. Zekâyı hor gören, körelten bir eğitim sistemimiz var. Değer, kıymet bilmeyen. Şekillere ve ideolojik hezeyanlara kurban edilen bir organizma. İnsana önem vermeyen, bir eşya gibi gören kurumlar organizasyonu.
   Bu filmi izlemek ve izlettirmek lazım. Hiçbir şeyin kolaylıkla elde edilemeyeceğini; azmin, hayatın özü olduğunu anlatmak gerekli. Nasıl ve ne tür bir sistemin içinde olursak olalım, bizim için konulan ve yer yer de daraltılan sınırları aşmaya çalışmak gerekli. Hayat’ın girdiği sınav, yokluk içinde varolma sınavı; annesinin babasının çok gönüllü olmadıkları, çevresinde rahatsızlık uyandıran, okuma konusunda henüz aydınlanmamış bir topluluğun içinde bir çerağ olmaya çalışmak, hem de 12 yaşında, müthiş bir şey. 2010’un ilk günleri, Çorum’un Sungurlu ilçesinde 12 yaşında bir kız, Ankara’da yaşayan bir inşaat işçisine 4 inek karşılı satıldığı haberleri gazetelere düşünce, film, benim için daha fazla anlam kazandı. Hayata bakış, direnme eksenli olmalı. Bu filmi sömestr tatiline giren öğrencilere ve velilere ilaç niyetine bir doz kadar vermek hiç de fena olmaz. Filmin sonunda “Acı bir gün geçti.” diyordu Hayat, ve ekliyordu, “Edison, azmi sayesinde başarısızlıklarını telafi etti.” Azim, bir işteki engelleri yenme kararlılığı diye açıklanıyor sözlükte. Evet, azim, her şeyin ilacı.
 
 
 
   
 
 

 


"BİR MECZUB OLUŞUMU OLARAK: FLASH MOB" ADLI YAZIM www.haksozhaber.net'TE..

"GERÇEKLERE VEDA" ADLI "VEDA" FİLMİYLE İLGİLİ YAZIM UMRAN DERGİSİ'NİN NİSAN 2010 SAYISINDA YER ALMAKTADIR.

"NUH'UN GEMİSİNE BİNENLERDEN OLMAK" ADLI YAZIM HECE DERGİSİ'NİN NİSAN 2010 SAYISINDA.

"BÜŞRA" FİLMİ İLE İLGİLİ YAZIMLA BERABER "RACHEL CORRİE" İLE İLGİLİ YAZIM DA HAKSÖZ DERGİSİ NİSAN 2010 SAYISINDA

UMUDUN İŞARET FİŞEKLERİ:ATASOY MÜFTÜOĞLU'NUN KALEMİ", HECE YAYINLARI'NDAN OCAK AYI İÇİNDE ÇIKAN, "IRMAĞIN İÇLİ SESİ: ATASOY MÜFTÜOĞLU" ADLI ESERDE YAYINLANMIŞTIR.

"BOSNA'DA EFSABNEVİ BİR KOMUTAN: NASIR ORİÇ" ADLI YAZIM HAKSÖZHABER'DE.

"MEL GIBSON NEYİN PEŞİNDE" ADLI "İNTİKAM PEŞİNDE" FİLMİYLE ALAKALI YAZIM DÜNYABİZİM'DE.

UZAK ÜLKE-UZAK ÜLKE-UZAK ÜLKE

 







IP adresi
 
 
 
 
 
  "VİDEO İZLE MENÜMÜZDE GÖRÜNTÜ SEÇENEKLERİMİZ ARTIYOR. İZLEYEBİLİRSİNİZ..  
Bu güne kadar 32508 ziyaretçiburadaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol