SÜLEYMAN CERAN - UZAK ÜLKE
 
  ANA SAYFA
  11 EYLÜL VE SİNEMA
  BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİ PANKART-RÖPORTAJ-ASIM ÖZ
  TANRI'NIN KİTABI
  İNTİKAM PEŞİNDE
  BİR AZİM HİKAYESİ: HAYAT
  DARBE İLE DİRENİŞ ARASINDA GÜNCE OKUMALARI
  ZİNCİRLEME İLETİŞİM KAZASI: BABİL
  DERVİŞ GÖZÜYLE GAZZE
  GAZZE'YE YENİ BİR HADRİANUS DUVARI
  UZAK İHTİMAL
  RONİ MARGULİES
  KARTAL GÖZ
  YAHYA KEMAL
  HASAN DI TIRO
  ZEMHERİ GÜNLÜKLERİ
  ALTERNATİF HİSLER SÖZLÜĞÜ
  YER SOFRASI GÜZELLEMESİ
  HİNDİSTAN’DA CENİN KUYULARI
  "DAĞIN ARDI ZEYTİN"
  TAKİS EMMANUEL KİMDİR?
  KALBİM ELLERİNDE USTAM!
  DUBLÖRÜN DİLEMMASI
  ÇOCUK EDEBİYATININ ÖNCÜ ESERİ
  AMÉLİE
  “İYİ GECELER ve İYİ ŞANSLAR!”
  GUANTANAMO YOLU
  KİTAP LİSTESİ
  VİDEO İZLE
UZAK İHTİMAL
Uzak İhtimal Üzerine…
BİR İHTİMAL DAHA VAR!
 
Süleyman Ceran
 
 
   Hemen her şeyin fütursuzca yaşandığı soysuz bir çağda yaşıyoruz. Fast-food denen illet hayatın her alanında bir ur gibi yayılıyor. Mahremin olmadığı, gizin, özün, hüznün olmadığı modern zamanlar anaforunda tutunmaya çalışıyoruz. Aşkların gündelik tüketildiği, sırların “iç” edildiği bir ortamda bir film bize sukunluğun anatomisini çiziyor adeta. Sükûtun. Sadeliğin kıymetinin altını bir daha çiziyor, yalın bir çizgiyle. Aşk’ın en başta edeple başladığını, nezaketle devam ettiğini ve eğer nihayete erecekse de mütevazı olarak sona ermesini anlatan bir yapım “Uzak İhtimal”.
   Bir müezzin. Bilal gelir akla ilk. Yanık ses. Tesbih. Zikr. Ezan. Kamet. Sâlâ. Yankı sonra, Kâbe’deki müezzin gibi. Bir müezzin aşık olur mu, sever mi, bağlanır mı, izler mi, hayallere dalar mı, umutlanır mı, çaresiz kalır mı? Hepsine evet. İşte bu noktadan hareket eden yapımcılar bir film yapmışlar. Müezzin seviyor ama bir Hıristiyan’ı. Onu geçtik, kız rahibe adayı. Çetrefilli bir olay. İhtimaller çok. Pek çok olasılık var. İşte bir hikâye: Uzak İhtimal.
   Senaristler filme birden fazla isim vermişler. Uzak İhtimal; bir müezzinle bir rahibe adayının aralarındaki onmaz uçurumlara, imkânsızlıklara nazire yapıyor. Filmin diğer bir ismi de Üç Mesele’dir. Senaryo da aslında üç kişinin meseleleri üzerine kuruludur. Birinci mesele; Ankara’nın Beypazarı ilçesinden İstanbul’un Galata semtindeki bir camiye müezzin olara atanan Musa’nın (Nadir Sarıbacak) yan komşusu Clara’ya (Görkem Yeltan) rahibe adayı olduğunu öğrendiği halde duyduğu ilgi, alaka, muhabbet, aşktır. İkinci mesele; annesini doğum esnasında kaybeden Clara’nın, film boyunca ölüm döşeğinde yatan analığı Rahibe Anna’yla ilişkisi, yalnızlığı ve İstanbul’a aidiyet hissetmesini sağlayacak bağlara mesafeli oluşudur. Üçüncü ve sonuncu mesele ise Sahaf Yakup’un (Ersan Uysal) Musa ve Clara ile ilişkisi ve geçmişinden getirdiği giz filmin belirleyici unsurlarını oluşturuyor. Yapım, yurtdışında Wrong Rosary, yani Kayıp Tesbih ismiyle görücüye çıktı. Filmde tespihin içinde olduğu tek sahne var; Clara tespihini düşürür, Musa bulur ve cebine atıp camiye gider, namaz sonrası tesbihatı yanlışlıkla kızın tespihiyle yapar. Ucunda imame yerine haç olan bir tespih. Kısa bir şok anı, izleyenleri kahkahaya boğar. Sonra sahibine iade olunur emanet. Kayıp bir tespih sayesinde ilişkileri/diyalogları başlar. Zaten farkları bir tespihin ucundaki “şey” kadardır.
   Clara ve Musa saf, masum ve dindar iki insandır. Bir Hıristiyan diğeri Müslüman. Nadir Sarıbacak’ın müezzinliği kendi sesinden yapması oldukça doğru bir tercih olmuş. Musa’nın kırılganlığı, utangaçlığı, saflığı sesinin titremelerinden öyle belli oluyor ki, mükemmel bir kıraatın ve sesin refakat etmesiyle fark edemeyeceğimiz hislere bu şekilde tanıklık etmiş oluyoruz. Müezzinliğini şevkle yerine getiren Musa ile sabah namazı vakitlerinde, bol bol Boğazı temaşa eyler gözlerimiz. Namaz sonrası elinde puaçalarla denize bakan Musa ile biz de dalıyor, sükûtuna soluklarımızla eşlik ediyoruz adeta. Nadir Sarıbacak’ın profilden Ali Şeriati’ye olağanüstü benzerliği belki de bu yakınlığı daha da artırıyor.
   Clara’ya gelince, tanıyamıyoruz onu pek. Filmin sonunda İtalya’da rahiplik eğitimi almaya gitmek istemesinden Katolik olduğunu çıkarıyoruz. Soğuk. Mesafeli. İçine kapanık. Masum. Anlayışlı. Zarif. Naif. Musa ve Clara için kurduğumuz bu cümleler, konuşmalardan çok seslerin, soluk alış verişlerin etkin olduğu, görüntülerin dile gelmesinin bir sonucu. Sinemadaki yeni dalganın bir uzantısı olan minimal filmin en iyi taraflarından biri de işte bu yalınlığı oluşturacak altyapıya uygun olması. Mesela, asansör sahnesi: Musa arkada Clara önde. Kısa bir diyalog. Musa iç geçirip önüne bakar. Clara ise zarifçe göz ucuyla Musa’ya. İlişkileri bu kadardır işte. Senaristler bu ince çizgiyi uzun uzun düşünmüşler galiba. Her iki dinin temsilcisi de iyi birer örnek oluşturuyor. Haddi aşmak yok. Ahlâksızlık yok. Zarafet üst düzeyde. Her şey bir dinginlik içerisinde akıyor. Bu idealize tiplerden rahatsız olunacak bir taraf yok, olmamalı aslında.
   Tüm bu sadelik, Musa ile Sahaf Yakup’un yakınlaşması ve Clara’nın da dahil olmasıyla farklı bir boyuta geçiyor. Musa’nın Clara’ya ilgisi, Yakup’un Clara ile nedenini sonradan anlayacağımız –ki klasik bir Yeşilçam sürprizi- alakası susmalar anaforunu oluşturuyor. Yakup, söyleyeceklerini “zamanı değil” diyerek Clara’ya söylemiyor, Musa da aynı mazereti kullanarak ona açılmıyor. Bu ukde her ikisinin bir ömür yakasını bırakmayacak gibi görünüyor. Gerçi Musa, gözleri, hareketleri ve birkaç saatlik Şile gezisi ile hislerini ifade etme imkânı bulsa da Yakup bu şanstan da mahrum kalıyor. Uzak ihtimal, böylece, aşkın suskunluk halini ifade eden bir “söyleyememe” filmi olarak belleğimize taşınıyor.
   Filmin senaryo süreci oldukça enteresan. Yazım işleri Kültür bakanlığı’ndan yardım alınıncaya kadar Bektaş Topaloğlu ile başlıyor sonralarını kadrodan uzaklaştırılan Topaloğlu yerine Tarık Tufan, yönetmen M. Fazıl Coşkun, oyuncu Görkem Yeltan’ın da aralarında bulunduğu kişiler sürece dahil oluyorlar. Sık sık değişiyor senaryo. Metne pek çok ismin elinin değmesi ara ara filmde sırıtıyor. Aksiyon katalım da şenlik olsun babından eklenmiş sahneler yağ gibi suyun üstünde geziniyor. Müezzin Musa’nın kaçak antika hat işine karışması ile Sahaf Yakup arasında bir yakınlaşma sağlanmaya çalışılıyor ama bu yakınlık zaten Yakup’un kalp rahatsızlığı ile oluşuyor. Bu aksiyon sahnelerin varlığı ile yokluğu bir. Süreyi uzatmak, diyalogsuz geçen sahneleri dengelemek için yapılan sahneler sanki. Senaryo ile ilgili sıkıntı yalnız bu değil. Senarist Bektaş Topaloğlu’nun yönetmen tarafından yenilen hakkı Sırrı Süreyya Önder’in hakemliğinde düzeltilmeye çalışılsa da yer yer basına da yansıyan dedikodu ve tartışma gibi tatsız olaylar M. Fazıl Coşkun’un iyi niyet üzerine kurduğu filme dönük olumsuz bir puan olarak yansıyor.
   Yarı belgesel bir havada sıkmadan akan filmin kamera çekimleri başarılı. Sanat yönetmeni Selda çiçek oldukça iyi bir iş çıkarmış. Yine yer yer hareketli kamera kullanılarak oluşturulmak istenen hava başarılmış. Bu aşamada da kameraman Refik Çakar’ı tebrik etmek gerekiyor. Tabii başından sonuna nefis bir müzik ziyafeti yaşatan Rahman Altun’un da başarısı zikredilmeye değer.
   Uzak İhtimal, bir açılım gibi zannedilen “The İmam”daki yabancılaşmış, uzun saç-deri ceket-marka gözlük-Harley Davidson dörtlemesiyle bambaşka bir jargona karşılık gelen, camiye getirdiği laptopla sadece oyun oynatan farklı gibi görünen ama gereksiz bir imam yerine; sade, doğal, vakur bir imam/müezzin profili çizmesi, en azından sempatik göstermesi ile bir girişim olarak görülmeli. Aslında sert eleştiriler, sıkı göndermeler, bel altı kroşeler yapılabilir ama filmin naifliği bu cümleleri ifna etmeye yeterli oluyor/kalem varmıyor.
   Son olarak, M. Fazıl Coşkun’la Sinema Dergisi’nin Ekim sayısında yapılan röportajda “Filmin alternatif finali var mıydı?” sorusuna, “Alternatif yoktu. Senaryo yazarken öyle olması gerektiğini hepimiz hissettik. Hiç kimse alternatif bir son getirmedi” diyor. Senarist Tarık Tufan’ın “Kraliçenin Perileri” adlı kitabında gitmekle alakalı yazılan notlar filmin finalinin nereden geldiğinin de işareti aslında: “Sana ait her şey tükeniyorsa zamanla ve artık tüketmekten korktuğun birkaç şey kaldıysa, bırak onlar kalsın bu şehirde. Bırak onlar hasretinde yaşasınlar. Bırak onlar hasretinde büyüsünler. Bırak onlar, uzaklarda bir gece vakti yaktığın sigaranın dumanıyla çoğalsınlar hayatında. Git ve giderken bakma sakın. Geride kalan birkaç kişinin gözlerine bakma sakın. Bakarsan gidemezsin. Gözlerinden çekip alamazsın kalbini…” dese de hepimiz, filmin finalinde, “bir ihtimal daha vardı aslında” demekten kendimizi alamadık. Böyle olmamalıydı dedik ama gerçeklerin soğuk yüzü ile baş başa kaldık hepimiz. Hayat da zaten kaçırdığımız fırsatların, söyleyemediğimiz cümlelerin yekûnundan başka nedir ki?
 
 
   
 
 

 


"BİR MECZUB OLUŞUMU OLARAK: FLASH MOB" ADLI YAZIM www.haksozhaber.net'TE..

"GERÇEKLERE VEDA" ADLI "VEDA" FİLMİYLE İLGİLİ YAZIM UMRAN DERGİSİ'NİN NİSAN 2010 SAYISINDA YER ALMAKTADIR.

"NUH'UN GEMİSİNE BİNENLERDEN OLMAK" ADLI YAZIM HECE DERGİSİ'NİN NİSAN 2010 SAYISINDA.

"BÜŞRA" FİLMİ İLE İLGİLİ YAZIMLA BERABER "RACHEL CORRİE" İLE İLGİLİ YAZIM DA HAKSÖZ DERGİSİ NİSAN 2010 SAYISINDA

UMUDUN İŞARET FİŞEKLERİ:ATASOY MÜFTÜOĞLU'NUN KALEMİ", HECE YAYINLARI'NDAN OCAK AYI İÇİNDE ÇIKAN, "IRMAĞIN İÇLİ SESİ: ATASOY MÜFTÜOĞLU" ADLI ESERDE YAYINLANMIŞTIR.

"BOSNA'DA EFSABNEVİ BİR KOMUTAN: NASIR ORİÇ" ADLI YAZIM HAKSÖZHABER'DE.

"MEL GIBSON NEYİN PEŞİNDE" ADLI "İNTİKAM PEŞİNDE" FİLMİYLE ALAKALI YAZIM DÜNYABİZİM'DE.

UZAK ÜLKE-UZAK ÜLKE-UZAK ÜLKE

 







IP adresi
 
 
 
 
 
  "VİDEO İZLE MENÜMÜZDE GÖRÜNTÜ SEÇENEKLERİMİZ ARTIYOR. İZLEYEBİLİRSİNİZ..  
Bu güne kadar 32497 ziyaretçiburadaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol