SÜLEYMAN CERAN - UZAK ÜLKE
 
  ANA SAYFA
  11 EYLÜL VE SİNEMA
  BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİ PANKART-RÖPORTAJ-ASIM ÖZ
  TANRI'NIN KİTABI
  İNTİKAM PEŞİNDE
  BİR AZİM HİKAYESİ: HAYAT
  DARBE İLE DİRENİŞ ARASINDA GÜNCE OKUMALARI
  ZİNCİRLEME İLETİŞİM KAZASI: BABİL
  DERVİŞ GÖZÜYLE GAZZE
  GAZZE'YE YENİ BİR HADRİANUS DUVARI
  UZAK İHTİMAL
  RONİ MARGULİES
  KARTAL GÖZ
  YAHYA KEMAL
  HASAN DI TIRO
  ZEMHERİ GÜNLÜKLERİ
  ALTERNATİF HİSLER SÖZLÜĞÜ
  YER SOFRASI GÜZELLEMESİ
  HİNDİSTAN’DA CENİN KUYULARI
  "DAĞIN ARDI ZEYTİN"
  TAKİS EMMANUEL KİMDİR?
  KALBİM ELLERİNDE USTAM!
  DUBLÖRÜN DİLEMMASI
  ÇOCUK EDEBİYATININ ÖNCÜ ESERİ
  AMÉLİE
  “İYİ GECELER ve İYİ ŞANSLAR!”
  GUANTANAMO YOLU
  KİTAP LİSTESİ
  VİDEO İZLE
GUANTANAMO YOLU

 

GUANTANAMO YOLU
 
SÜLEYMAN CERAN
 
   20. yüzyıl insanlık tarihinin en karanlık yüzyılı olarak tarihe geçti. Bu yüzyılın ilk çeyreğinde 1. Dünya Savaşı’na, Balkan savaşlarına, sömürgelerin özgürlük mücadelelerine tanık olan dünya, ikinci çeyrekte on milyonlarca insanın katline, ülkelerin, şehirlerin haritadan silinmesine neden olan 2. Dünya Savaşı’nı gördü. Son çeyrek yüzyıl öncesi Komünizmi kendisine hedef seçen emperyal güçler uzak Asya’yı yerle bir ettikten sonra gözlerini Ortadoğu’ya, Balkanlar’a dikti ve büyük yıkımlar, katliamlar yaşandı.
   21. yüzyıl gideni aratacak gibi görünüyor. 2001 yılında Afganistan’ın , sonrasında Irak’ın işgali, israil’in Lübnan’a saldırması çağımızın neleri beklediğini gösteren işaretler. 11 Eylül saldırılarından sonra stratejilerini temelden değiştiren ABD, vakıflar, anket şirketleri, yardım kuruluşları vesilesiyle son derece düşük maliyetlerle devirdiği ve adına “kadife devrimler” denen bir dizi operasyonla Orta Asya’yı, Ortadoğu’yu ve Latin Amerika’yı yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Bu stratejilerin galip olamayacağı ülkelere askeri seçeneklerin hep sıcak tutulması ise bildik bir durum. İşgal edilen ülkelerde yapılan organ kaçakçılığı, işkence üstleri, tecavüzler ABD ve insanlık arasında derin yarıklar oluşturuyor. Geçtiğimiz yıllarda Sofya’da el-Kaide üyesi şüphesiyle yakalanan bir kişiyi konuşturmayı beceremeyen CIA, dünyanın en gelişmiş işkence tekniklerine sahip olan Mısır’ın yardımıyla konuşturabilmişti. İşkence giderek sistematikleşiyor. Ülkeler, stratejik ortaklar, işkence alanındaki birikimlerini birbirleriyle paylaşmaktan geri durmuyorlar, en az yardımcı olan gezici işkence merkezlerine havaalanlarını açıyor. Bir nevi ülkeler arası işkence kardeşliği!
   İnsanın insana eziyet etmesi, zulmetmesi, işkence etmesi kökeni çok eski zamanlara uzanan bir yanlışlıklar metaforu aslında. Sinema sanatı da yaşananlara elbette kayıtsız kalamazdı/kalmadı. “Guantanamo Yolu” adlı film insanın insana neler yapabileceğini göstermesi açısından tarihe kayıt düşmüş önemli bir yapım.
   İngiliz sinemasının en verimli yönetmenlerinden biri olan Michael Winterbottom’un Mat Whitecross’la birlikte çektikleri film, Şefik, Ruhel ve Münir adlı üç Pakistan asıllı İngiliz vatandaşı olan arkadaşın 28 Eylül 2001’de İngiltere’nin Tipton kentinden Pakistan’a, yine kendileri gibi İngiliz vatandaşı olan arkadaşları Asıf’ın düğününe katılmak için yola çıkmalarıyla başlıyor. Pakistan’da kaldıkları süre zarfında yanlarına Şefik’in kuzeni Zahid de katılıyor. Burada Binuri Camii’nde kalıyorlar ve vaazlardan, gösterilerden etkilenerek yardımlara katılmak amacıyla Afganistan’a gidiyorlar. Önce Karaçi’ye geçiyorlar ve buradan da Afganistan sınırını geçip Kandahar’a, ardından da 16 Ekim 2001 tarihinde Kabil’e ulaşıyorlar. Bu arada, 11 Eylül saldırılarının üzerinden bir aydan fazla zaman geçmiş ve ABD Afganistan’ı kendine hedef seçip bombalamaya başlamıştır bile. Beş genç burada kaldıkları iki buçuk hafta içerinde bir şey yapamadıkları gibi sulardan kaynaklanan hastalıklarla baş edemeyeceklerini anlayınca dönmeye karar veriyorlar. Kendilerini Afganistan’a getiren aracıya ulaşıp tekrar dönerken, arkadaşları Münir’i bombardıman esnasında kaybediyorlar ve Kunduz yakınlarında Kuzey ittifakı güçlerince yakalanıp Mezar-ı Şerif’e oradan da konteynırlarla Şibirgan Cezaevi’ne naklediliyorlar. Hani tutsakların havasızlıktan çıldırdığı, susuzluktan birbirlerini terlerini yaladıkları, daha sonra “hava delikleri” bahanesiyle açılan ateşlerle onlarcasının can verdiği ve çok azı sağ kurtulan o konteynırlardan kahramanlarımız sağ çıkmayı başararak tıklım tıklım dolu olan cezaevine yerleştiriliyorlar.
   30 Ekim 2001 günü Şibirgan cezaevine gelen Amerikalıların tespiti ile Şefik, Ruhel ve Asıf seçilip Kandahar Havaalanı’na götürülüyorlar. Burada Kunduz yakınlarında yaralanan arkadaşları Zahid cezaevinde kalıyor. İki hafta boyunca tutuldukları havaalanında türlü işkencelere maruz kalan gençler, 13 Haziran 2002’de Guantanamo Üssü’ne götürülüyorlar.
   Guantanamo Üssü, renklerin, tellerin, saç tıraşlarının, yiyeceklerin, gözlüklerin, müziklerin, cinselliğin sistematik bir şekilde aşağılama aracı olarak kullanıldığı bir yer. Bu üste beş yüz civarında tutsağın üzerinden bir dinin, medeniyetin ve halkların aşağılandığına ne yazık ki tanıklık ediyoruz. Film, bu perspektifi abartıya kaçmadan oldukça soğukkanlı bir tavırla anlatılıyor. X-Ray ve Delta kampları son derece gerçekçi ifade edilmekle birlikte senaryonun birebir olayın mağdurları tarafından oluşturulması dünya medyasına ikiyüzlülükle tanıtılan bu kampların kirli çamaşırlarını adeta faş ediyor diyebiliriz.
   Kampta yaşanan günlük olaylar, acil müdahale timleri, izolasyon hücreleri, sorgular, işkence teknikleri filmin bu bölümünde yaygın bir şekilde işlenmiş. Hiçbir şekilde yargı sürecinden geçmeyen bu insanların geçirdiği zihinsel değişim ve dönüşümlerin işaretlerine de rastlamak mümkün. Örneğin üç gençten biri olan Şefik Resul’ün İngiltere’de “dolandırıcılık, hile, düzeni bozma, çalıntı eşya takası” gibi adi suçlar işlemesi, buna karşın kampta, kendi deyimiyle “daha iyi bir Müslüman” olmak için çalışması da önemli. Zaten bu gençlerden ikisinin serbest kalmalarındaki en önemli nedeni o dönemlerde İngiltere’de adi suçlardan dolayı polis gözetimi altında olmaları. 7 Mart 2004 tarihine gelindiğinde Şefik, Ruhel ve Asıf hiçbir neden gösterilmeksizin, yargılanmaksızın serbest bırakılıyor.
   Guantanamo Yolu, bu tip göndermelerle kahramanlarının el-Kaide’yle yahut herhangi bir cemaatle hatta dinle bir alakaları olmadığı, yalnızca düğün maksadıyla çıktıkları yolda yardım için gittikleri Afganistan’da yakalandıkları ve suçsuz oldukları vurgusu üzerinde duruyor. Zaten filmin sonunda Asıf’ın Temmuz 2005’te, Şefik ve Ruhel’in de katıldıkları düğün görüntülerinin gösterilmesiyle, başlangıç sekansına gönderme yapılarak her şeyin bir “düğün”e gitmekle başladığı anlatılmaya çalışılıyor. Yani, eğer savaşmak için gittilerse, el Kaide’ye veya başka bir örgüte üye iseler bu insanlık dışı muameleler, hak ihlalleri, tecavüzler mazur mu görülmelidir? Film bu soruya sağlıklı bir cevap veremiyor.
   Ruhel Ahmed, kendisiyle yapılan röportajlarda içerisinde 15 yaşındaki çocuktan 70 yaşında tek gözü görmeyen ihtiyara kadar yüzlerce kişinin bulunduğu Guantanamo Üssü’nde kendileri gibi İngiliz vatandaşı olmayan Araplara yapılanların “inanılır gibi olmadığını” söylese de bu vurguyu filmde ne yazık ki göremiyoruz.
   Filmin yönetmeni Michael Winterbottom, 25. İstanbul Film Festivali’nde “Fristam shandy: a clock and bull story” adl filmiyle Altın Lale ile ödüllendirildi. Daha önce de 2002 yılında “In This World” adlı çalışmasıyla Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü alan Winterbottom, “Guantanamo Yolu” ile 56. Berlin Film Festivali’nde en iyi film için verilen Gümüş Ayı ödülünü de aldı. Yönetmen bu çalışmasıyla, Michael Moore’un ardından, façası iyice bozulan Amerika’nın ahlaksızlığını deşifre etmiş oldu. Bu filmle birlikte Amerika’nın Guantanamo’da yaptıkları artık bir sır olmaktan çıktı. Hiçbir filminde tekrara düşmeyen ve sürekli kendisini yenileyen Michael Winterbottom, bu aralar Craig Murray’ın romanından uyarladığı “Murder in Samarkand” adlı filmini bitirmekle meşgul.
   Bütün bu eleştirilerin ötesinde Asıf, Şefik ve Münir’in bu projeye katılmaları ve tanıtımı için ülke ülke dolaşarak yaşadıklarını kitlelerle paylaşmaları çok önemli. Guantanamo Yolu’nda, yaşananların yeniden canlandırılması, arşiv görüntüler ve gençlerle yapılan röportajlar filme belgesel-drama tadı vermekle birlikte hareketli kamera çekimleri yapıma dirilik kazandıran önemli unsurlar olarak dikkat çekiyor. Filmde Şefik’i Riz Ahmed, Ruhel’i Ferhad Harun, Münir’i Vakar Sıddık ve Asıf’ı da Arfan Usman canlandırıyor. İngiltere’den sonra ilk kez Türkiye’de gösterime giren film, geçtiğimiz haftalarda Özgür-Der sanat komisyonu tarafından –son derece yerinde bir kararla- tekrar gösterimi yapıldı.
 
  
 
 
 
 
   
 
 

 


"BİR MECZUB OLUŞUMU OLARAK: FLASH MOB" ADLI YAZIM www.haksozhaber.net'TE..

"GERÇEKLERE VEDA" ADLI "VEDA" FİLMİYLE İLGİLİ YAZIM UMRAN DERGİSİ'NİN NİSAN 2010 SAYISINDA YER ALMAKTADIR.

"NUH'UN GEMİSİNE BİNENLERDEN OLMAK" ADLI YAZIM HECE DERGİSİ'NİN NİSAN 2010 SAYISINDA.

"BÜŞRA" FİLMİ İLE İLGİLİ YAZIMLA BERABER "RACHEL CORRİE" İLE İLGİLİ YAZIM DA HAKSÖZ DERGİSİ NİSAN 2010 SAYISINDA

UMUDUN İŞARET FİŞEKLERİ:ATASOY MÜFTÜOĞLU'NUN KALEMİ", HECE YAYINLARI'NDAN OCAK AYI İÇİNDE ÇIKAN, "IRMAĞIN İÇLİ SESİ: ATASOY MÜFTÜOĞLU" ADLI ESERDE YAYINLANMIŞTIR.

"BOSNA'DA EFSABNEVİ BİR KOMUTAN: NASIR ORİÇ" ADLI YAZIM HAKSÖZHABER'DE.

"MEL GIBSON NEYİN PEŞİNDE" ADLI "İNTİKAM PEŞİNDE" FİLMİYLE ALAKALI YAZIM DÜNYABİZİM'DE.

UZAK ÜLKE-UZAK ÜLKE-UZAK ÜLKE

 







IP adresi
 
 
 
 
 
  "VİDEO İZLE MENÜMÜZDE GÖRÜNTÜ SEÇENEKLERİMİZ ARTIYOR. İZLEYEBİLİRSİNİZ..  
Bu güne kadar 32494 ziyaretçiburadaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol