SÜLEYMAN CERAN - UZAK ÜLKE
 
  ANA SAYFA
  11 EYLÜL VE SİNEMA
  BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİ PANKART-RÖPORTAJ-ASIM ÖZ
  TANRI'NIN KİTABI
  İNTİKAM PEŞİNDE
  BİR AZİM HİKAYESİ: HAYAT
  DARBE İLE DİRENİŞ ARASINDA GÜNCE OKUMALARI
  ZİNCİRLEME İLETİŞİM KAZASI: BABİL
  DERVİŞ GÖZÜYLE GAZZE
  GAZZE'YE YENİ BİR HADRİANUS DUVARI
  UZAK İHTİMAL
  RONİ MARGULİES
  KARTAL GÖZ
  YAHYA KEMAL
  HASAN DI TIRO
  ZEMHERİ GÜNLÜKLERİ
  ALTERNATİF HİSLER SÖZLÜĞÜ
  YER SOFRASI GÜZELLEMESİ
  HİNDİSTAN’DA CENİN KUYULARI
  "DAĞIN ARDI ZEYTİN"
  TAKİS EMMANUEL KİMDİR?
  KALBİM ELLERİNDE USTAM!
  DUBLÖRÜN DİLEMMASI
  ÇOCUK EDEBİYATININ ÖNCÜ ESERİ
  AMÉLİE
  “İYİ GECELER ve İYİ ŞANSLAR!”
  GUANTANAMO YOLU
  KİTAP LİSTESİ
  VİDEO İZLE
ZİNCİRLEME İLETİŞİM KAZASI: BABİL

 

ZİNCİRLEME İLETİŞİM KAZASI: BABİL
 
 
SÜLEYMAN CERAN
 
                                                                                          
   Filmlerin isimleri, çocuklara verilen adlar gibi. Onların hayat çizgilerinin bir işareti aslında. İyi filmlerin iyi isimlerle, kendilerini ifade eden, kuşatan, çarpıcı sunumlarla insanlara ulaştırılmaları önemli. Yedinci sanat sinemada film başlıkları senaryoyla ya da oyunculukla derinleşirken, bazı sinema ürünleri de adlarıyla derinleşiyor; hedeflenenin üstünde diplere iniyor, ufuk açıyor.
   Babil… Büyük metaforları içinde barındıran, sosyoljinin, psikolojinin ve epistemolojinin iç içe geçtiği insanlık efsanesinin vurucu kelimesi. Tekvin’de anlatılan efsaneden hareket eden Meksikalı yönetmen Alejandro González Iñárritu, bizlere, birbirine yabancılaşan insanların hikâyesini anlatıyor.
 Efsaneye göre: Kendisini, her yönden gelişmiş ve ilerlemiş gören insanoğlu, göğün en yükseklerine ulaşma, Tanrı'yı görme, cennete varma arzusu ile 'babil kulesi’ olarak adlandırılan, göğe doğru yükselen bir kule inşa etmeye başlarlar. Bu kibirlerinden dolayı öfkelenen Tanrı, bu insanları cezalandırmak için, aynı dili konuşabilme özelliklerini yok eder ve her birine ayrı bir lisan verir. Artık birbirleriyle iletişim sağlayamayan insanlar kule yapımını bırakmak zorunda kalırlar. Anlaşamazlık zamanla sevgisizlik ve huzursuzluğu da beraberinde getirince dünyanın dört bir tarafına dağılırlar.
 
   DÖRT ÜLKE DÖRT HİKÂYE
  Dünyanın dört bir yanına dağılan insanoğlu’nun yabancılaşma hikâyesi de filmde dört hikâye ve dört ülke ile anlatılır. Fas, Amerika, Meksika ve Japonya filmin konusunun geçtiği yerlerdir.
   Filmin başlangıcında Fas’ta bir aileyi görürüz. Kendi ablasını dikizleyecek kadar ahlâki zaafları olan oğlundan habersiz Fas’lı baba, çürümüşlüğünün farkında olmayan İslam dünyasını temsil ediyor belki. Bu babanın, Ahmed ve Yunus adlı iki oğlu vardır ve kardeşlerin keçi otlatırken aralarındaki tüfekle yaptıkları yarış, oradan geçen bir otobüse kurşunun isabet etmesiyle değişir, farklı bir boyut kazanır. Çocuğun ateş ettiği otobüs, turistleri taşımaktadır ve 11 Eylül sonrası diken üstünde olan dünya için yeni bir skandaldır. Bu olayın bir suikast olduğu zannedilmektedir.
   Filmin diğer bir hikâyesinde ise Amerikalı bir çift vardır. Susan (Cate Blanchett) ve Richard (Brad Pitt), orta gelir düzeyine sahip emekli Avrupalıların tercih ettiği bir turla Fas’a gelirler. Yakın zamanda çocuklarından birini kaybetmişlerdir. Bir süre yalnız kalmak için gelen ama aralarına görünmez bariyerler, barikatlar koyan Amerikalı çiftin, acı bir olaya verdikleri tepkiyi hüzünle seyrederiz. Tazarine Erfurt’un 3 km güneyine geldiklerinde, bir anda dışardan gelen kurşun, camı delmiş ve Amerikalı kadının boynuna saplanmıştır. Susan, kan içindedir; Richard, çaresiz. Diğer yolcuların geneli Avrupalıdır ve bu olayın terörist bir saldırı olduğunu düşündüklerinden, Amerikalı çifte sahip çıkmak istemezler. Otobüsteki yolcular, tedavisi hemen yapılamayacak olan yaralıyı ve eşini oraya bırakıp gitmek isterler. Çift, yakın bir köy yerine bırakılır. Otobüs, yardım çağrısından sonra fazla beklemeden oradan ayrılır. Susan ve Richard, aynı modern düşünceyi ve şimdi aynı otobüsü paylaştıkları kişilerin bir anda yabancılaşır Aksine uzak topraklarda, kendilerinden binlerce kilometre ötede bulunan, geri gördükleri, terörist olarak algıladıkları insanların ise bir anda yakınları olduklarını görmeleri, toplumlar arası oluşturulan derin yarıkların ne kadar rölatif olduğunu bir kez daha görmemizi sağlar.
   Filmin diğer bir hikâyesi, Amerikalı çiftin, Güney Kaliforniya’daki evlerinde, çocukları Debbie ve Mike’a bakan Meksikalı Amelia’nın (Adriana Barraza, oğlunun düğünü için Meksika’ya giderken baktığı çocukları da yanına almasıyla başlar. )Meksika’nın kırsal kesimindeki Norteno eyaletinin El Carrizo kasabasında gerçekleşir düğün. Her şey güzel geçer. Eğlenirler, mutlu olurlar, çocuklar da sevinç içindedir. Gecenin ilerleyen saatlerinde dönmeye karar verirler. Dönüşte, sınır kapısındaki polislere, Amelia’nın yeğeni, asabi karakterli Santiago (Gael García Bernal, çocukları yeğenleri diye tanıtır. Polis şüphelenir ve tartışma başlar, bir türlü diyalog kurulamaması sonucu meydana gelen “zincirleme iletişim kazası” istenmeyen pek çok şeyin yaşanmasına neden olur. )
   Son hikâye Japonya’da geçer. Psikolojik sorunları olan ve babasıyla yaşayan Chieko’nun (Rinko Kikuchi) intihara meyilli hâlini izleriz. Sağır ve dilsiz olan Chieko’nun annesi intihar etmiştir ve çevresiyle yaşadığı iletişimsizliği cinsellikle aşmaya çalışsa da karşılık bulamaz. Kızın babası olan Yasojiro (Koji Yakusho) ise filmle olan bağlantısı, Amerikalı çifti vuran kurşunun ateşlendiği tüfeğin sahibi olmasıdır. Yasojiro, yıllar önce katıldığı bir safari sonrasında tüfeğini bir Faslıya hediye eder. Berberî Arap da tüfeği bir arkadaşına satar. O tüfek, çocuklar tarafından ateşlenir, Amerikalı kadın vurulur. “Kelebek etkisi”dir yaşanan.
    Susan ve Richard, bırakıldıkları köyde yardım beklemektedirler. Geri, yobaz, terörist, el-Kaideci gördükleri insanlardan çekinirler. Ama oradaki insanlar ellerinden gelen yardımı esirgemezler. Konuşmazlar ama rahatlıkla anlaşırlar. Yaşlı bir kadın, Susan’ı dualarla ve tütsülerle iyileştirmeye çalışır. Iñárritu, batının gözüne adeta parmağını sokar; hem de en sıkı iki oyuncusuyla. Brad Pitt ve Cate Blanchett adeta mahcup olurlar. Avrupalıların bıraktığı Amerikalılara, insanlıklarını yitirmemiş, ama tanınmayan, anlaşılmayan Araplar sahip çıkmaktadır. Sonunda helikopter gelir ve Richard, karısını sedyeyle araca bindirir. Karı koca birbirini anlamaya ve kıymetlerini bilmeye başlarlar. Richard, helikoptere binmeden önce, batılı bir alışkanlıkla elini cebine atar ve para vermek ister. Yemenli genç bu teklifi reddeder; ayaküstü bir şok daha. Batı’nın soğuk realizmi ile doğunun çıkarsız çırpınışına tanık oluruz.
   Fas polisi skandalı çözmeye çalışır bu esnada. Tüfeğin sahibi bulunur, karısının önünde adama bir araba dayak atarlar. Zavallı, tüfeği sattığı kişinin ismi verir ve ekipler oraya yönlenir. Baba, iki oğluyla birlikte kaçmaya çalışır. Sonuçta polislerin sıkıştırması sonucu oğullarından büyük olanı vurulur ve tüfekle ateş eden çocuk yakalanır. Polis, ateş etmeden önce tek cümle dahi kurmaz.
   Meksikalı bakıcı Amelia, yeğeniyle beraber polisten kaçarken çölde iki çocukla baş başa kalır. Su bulmak için onları yalnız bırakır ama onları kaybeder. Polis çocukları ölmek üzereyken bulur; kadını da bulurlar ve sonra da sınır dışı ederler.
   Japon kız Cheiko’nun babasına silahla ilgili ifadesini almaya gelen polise yakınlık duyar ama bir sonuç alamaz. Cheiko, intihara teşebbüs edeceği sırada babası gelir ve onu engeller. Filmin en zayıf halkası da buralardır zaten. Holywood’un çıplaklık takıntısı burada ortaya çıkar; gereksiz sahnelerle filmin dikkati dağıtılır.
 
   SONUÇ YERİNE
   Baştan sona iletişimsizliklerle dolu bir film Babil; ismiyle müsemma. Faslı baba ile oğulları arasında, oğulların kendi aralarında, Susan’la Richard arasında, Richard’la yolcular arasında, Cheiko ile babası Yasojiro ile diğer erkekler arasında, Meksikalı dadının yeğeni Santiago ile sınır devriyeleri arasında birbirlerini dinlememekten kaynaklanan anlaşmazlıklar yaşanıyor. Modern zamanların en büyük problemlerinden biri de insanların birbirlerini dinlemek için geçen süreyi israf olarak algılamasıdır herhalde. Birbirimizi anlamak için kılımızı bile kıpırdatmıyoruz. İnsanoğlunun kendi arasında ördüğü duvarları, kuleleri ve bunun paralelinde gerçekleşen yabancılaşmayı yaratıcıya bağlayarak suçlarını gizlemeleri ne kadar acı.
 
 “Ey insanlar! Bakın, Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyabilesiniz. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.” (Kur’an-ı Kerîm, Hucûrat Sûresi, 13. Ayet)
 Rabbimiz, Tevrat’ın aksine, Kur’an’da farlılıkların bir ceza olmayıp, bir nimet olduğunu vurgular. Değişik ırklara, renklere ve dillere sahip olmak tanışmaya, kaynaşmaya vesile olması içindir; çatışmaya, kavga ve kine sebep olması için değil. Ama insan kolayı ve nefsini tercih eder. Anlamaya, anlatmaya çalışmaz. Bu yakınlaşmayı sağlayanlar ise, Allah’a karşı “derin bir sorumluluk bilinci” (takva) taşıyan kullardır. En yakın örnek ülkemizde yaşanmıyor mu? İngilizce öğrenmek için kurs kurs gezen insanlar, ülkemizde ciddi sıkıntılar çeken Kürt kardeşlerinin dillerini öğrenmek ve önyargısız iletişim kurmak için gayret sarf etmezler.
   Babil’in popüler hayattaki karşılığı “kargaşa”dır. Evet, kargaşa; dünyanın, ne yazık ki, içinde bulunduğu hâlin adı. Dünya üzerinde iki milyar insan ya İngilizce konuşuyor ya da anlıyor; buna rağmen çatışmalar diz boyu. Aynı dili konuşmak, sağlıklı iletişim için yeterli değil. Art niyetsiz, sınırsız, menfaatsiz, takıntısız anlatmak/dinlemek gerekli. Dünya saçma sapan duvarlar örerken, insanlığın tek ihtiyacı bu.
 
   
 
 

 


"BİR MECZUB OLUŞUMU OLARAK: FLASH MOB" ADLI YAZIM www.haksozhaber.net'TE..

"GERÇEKLERE VEDA" ADLI "VEDA" FİLMİYLE İLGİLİ YAZIM UMRAN DERGİSİ'NİN NİSAN 2010 SAYISINDA YER ALMAKTADIR.

"NUH'UN GEMİSİNE BİNENLERDEN OLMAK" ADLI YAZIM HECE DERGİSİ'NİN NİSAN 2010 SAYISINDA.

"BÜŞRA" FİLMİ İLE İLGİLİ YAZIMLA BERABER "RACHEL CORRİE" İLE İLGİLİ YAZIM DA HAKSÖZ DERGİSİ NİSAN 2010 SAYISINDA

UMUDUN İŞARET FİŞEKLERİ:ATASOY MÜFTÜOĞLU'NUN KALEMİ", HECE YAYINLARI'NDAN OCAK AYI İÇİNDE ÇIKAN, "IRMAĞIN İÇLİ SESİ: ATASOY MÜFTÜOĞLU" ADLI ESERDE YAYINLANMIŞTIR.

"BOSNA'DA EFSABNEVİ BİR KOMUTAN: NASIR ORİÇ" ADLI YAZIM HAKSÖZHABER'DE.

"MEL GIBSON NEYİN PEŞİNDE" ADLI "İNTİKAM PEŞİNDE" FİLMİYLE ALAKALI YAZIM DÜNYABİZİM'DE.

UZAK ÜLKE-UZAK ÜLKE-UZAK ÜLKE

 







IP adresi
 
 
 
 
 
  "VİDEO İZLE MENÜMÜZDE GÖRÜNTÜ SEÇENEKLERİMİZ ARTIYOR. İZLEYEBİLİRSİNİZ..  
Bu güne kadar 32499 ziyaretçiburadaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol